Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, A Haber’de Selin Ongun’un sunduğu “Bi Sormak Lazım” programına konuk oldu. CHP’de Alevi il başkanı olur mu sorusundan laikliğe, AKP ve cemaat çatışmasına kadar bir çok konuda konuştu, ’Türkiye Sünnî bir ülke, laik değil’ dedi.
‘Partilerde mezhep tartışması yanlış’
Buradan çıkartılması gereken sonuç şudur: Bir mevkide bulunmak için Sünnî olmak gerekiyor. Ben böyle bir şeyi düşünmekte zorlanıyorum. İstanbul gibi nüfusu 14-15 milyona giden bir şehirde, eğer bir siyasi partinin il başkanlığı mücadelesinde adaylardan biri Alevi diğerleri Sünni ise “Alevi’nin gelmesi yanlış olur, o zaman 15 milyonluk şehirde il başkanı olur orada Sünniler o partiye oy vermezler” yaklaşımı nasıl kabul edilebilir? Bu nasıl bir demokrasidir? Hani siyasette mezhepler etkin olmayacaktı, liyakat esasına göre herkes yer bulacaktı?
‘Sadece bir Emniyet müdürü Alevi”
Kılıçdaroğlu’nun bu doğrultuda hareket ettiğini tahmin ediyorum. Sadece onun değil Ankara’daki kurmay arkadaşlardan da “Genel Başkan ve Başkan Yardımcısı Alevi, bu kez burası Alevi partisi gibi algılanır” diyenler olabilir. Ama bu düşünce tarzı çok yanlış. O zaman bu bakış her makam için söz konusu oluyor. Bu şekilde bir Alevi başbakan, müsteşar, vali olmaz. Bugün Alevi bir müsteşar, genel müdür, vali olmaz. Emniyet Müdürü bir tane var. Adını söylemeyeyim, ekmeğine mani olmayayım. Bunun kırılması gerek. İnançların liyakate engel olmadığı bir ülke olmalıyız.
‘DP’de 34 olan Alevi milletvekili sayısı AK Parti’de 1′
1950 – 1960 arasında Aleviler, Demokrat Parti’ye destek verdi ve 34 Alevi kökenli milletvekili vardı. Yüzde 50’ye yakın oy alan AK Parti’de kaç Alevi kökenli milletvekili var? Benim bildiğim sadece bir kişi. Geçen dönemde Reha Çamuroğlu’nun da kendisine verilen sözler tutulmadığı için ayrıldığını düşünüyorum. AK Parti Alevileri kucaklıyorsa, “Hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız siz de Müslümansınız diyorsa, herhalde tam öyle düşünmüyorlar, biz de siz de dini değerlere önem veriyoruz aslında çok da farklı olmamalıyız” demesi lazım. Ben Alevilerle ilgili bir araştırma yaptığını düşünmüyorum. Sayın Başbakan ile görüşmemde de bunları söyledim. 6-7 sayfa not aldı.
‘Gülen ile AK Parti arasındaki kırılma noktası Aleviler’
Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Aleviliğin İslam’ın dışında olmadığını, İslam’ın dışında olarak yorumlamanın büyük bir haksızlık olduğunu, Alevilerin isterlerse cemevlerinde ibadet etmeleri gerektiğini söyleyen bir tutumu ve samimiyeti vardır. Gülen, cemevlerini temel hak olarak görüyordu, Nevval Sevindi’ye yaptığı açıklamadan sonra tepkiler de bıçak gibi kesildi. AK Parti’nin aksine bir davranışı varsa bu önemli bir kırılma noktasıdır. Ki AK Parti’nin de aksine davranışını görmekteyiz.
‘Türkiye Sünnî bir ülke, laik değil’
Türkiye laik değil, Sünni bir devlettir. Eğer Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devasa bir kuruluş temel hak ve özgürlüklerle ilgili belirlemede ana rolü oynuyorsa, Alevi yurttaşların ibadethanesi olarak görülen cemevleri için TBMM kararı için Diyanet’e soruluyorsa ve bu cevap gerekçe olarak görülüp hükümet bunu reddediyorsa devlet yapısının laik olduğundan söz edilemez.
Evleri işaretlenen Aleviler için hükümete eleştiri
Alevilerin evleri işaretleniyorsa hükümet de “bu çocuk işi” deyip, failler yakalanmıyorsa, yargı önüne çıkartılmıyorsa ve gerekli cezalar verilmiyorsa pek çok tereddüde yol açabilir. Ne yazık ki hiçbir gelişme kaydedilmedi. Hükümetin halkı teskin etmek üzere bir mesaj vermesi gerekirdi. Böyle bir şey gerekirdi. Bunun anlamı, Suriye ile savaşın eşiğindeyseniz ve çatışmaları da Alevi – Sünnî diye takdim ediyorsanız, bu tür olaylarda faillerin yakalanmamasının altında ne yatar biliyor musunuz? Bu tür yorumlar gelmeye başladı. “Demek ki bu Alevilere verilen gözdağıdır” diye yorumlar var. Ben hükümetin bu kadar sorumsuzca, yanlış bir davranış içine gireceğini düşünmek istemem. Bakın ey Aleviler Suriye’deki olaylarda taraf olmayın, içeride huzursuzluk yaratmayın, aklınızı başınıza alın diye dolaylı bir tehdit olarak algılanabilir. Aleviler karşısındaki bu sessizlik, hükümetin acaba bu organizasyondan haberi var mı, neden bu kadar ilgisiz kalıyor, neden bu kadar sessiz kalıyor, düşüncesini akla getiriyor. Bu çok vahim bir olaydır. Bu ülkede bir ihtilalın ya da darbenin meşru zemini için asker grupların organize ettikleri süreci yaşandıysa bu ev işaretlemelerini hükümetin önemsemesi gerekir.”
‘Mehmet Ağar’a, kaç Alevi vali var, sorusu’
Üç bakan İstanbul’a geldiğinde benimle yemek istediler. Yemekte ülke meselelerini konuşuyorduk. “Sizin için ana konu nedir” dediler. Ben onlara “Siz yurttaşlarınız arasında ayrım yapıyorsunuz. Devlet hukukunun uluslararası suç saydığı ayrımcılığı yapıyorsunuz. Biz bunu halk galeyana gelmesin diye söylemiyoruz” dedim. Örnek istediler, bir valinin bile olmadığını söyledim. Bu nasıl olabilir ki? O zaman İstanbul’u örnek gösterdim. 12 tane Alevi kökenli vali muavini var, ama vali yok. Bir tane Emniyet Müdürü, müsteşar yok” dedim. Hiç uzağa gitmeyelim aşağıda Emniyet Genel Müdürü var. O bu konuları bilir. O dönemde (genel) müdür Mehmet Ağar’dı. Ağar’ı çağırdılar. O da dedi ki “Valiyi tayin ederken kökenine, mezhebine bakmayız.” Sen bırak bu sözleri, dediler, bir soru soruyoruz, var mı yok mu? Ağar düşündü, düşündü “Yok” dedi. Emniyet Müdürü var mı, diye sordular. Yine düşündü. “Galiba Amasya’daki Emniyet Müdürü, Sayın Ecevit’in koruma müdürü Musa Aleviydi.” Teşekkür edip yolladılar. Sonra üç bakan birbirine baktılar. Bu bakanlar Necmettin Cevheri, Nahit Menteşe ve Esat Kıratlıoğlu’ydu. Bu siyasi parti olarak Türkiye’yi yönetenlerle derin devlet dediğimiz ana gücün farklı olduğunu gösteriyor.”