Anamdan, belki de duyduğum, ilk sözcüktür “Sere Cogi”.
Yani sevgisini, yeminini Cogi Baba üzerine ant içerek gösterirdi Anam ve o Koçgirinin tüm anaları…
Peki kimdi, neydi, neye benzerdi Cogi Baba?
Bilmiyordum.
Ne zaman yaşamıştı, nerden gelmişti, ne yapardı
Cogi Baba?
Bilmiyordum.
İnsan mıydı Tanrı mıydı Cogi Baba?
Bilmiyordum.
Ama çocuk beynim onun iyi olduğunu biliyordu.
Ondan kötülük gelmeyeceğini biliyordu.
Onun koruyucu olduğunu biliyordu.
Onun yardımcı, onun kurtarıcı, onun şifa verici olduğunu biliyordu..
Yoksa bu kadar insan niye ona koşsun ki..,
Binlerce insanın ağzında büyük bir saygı ile “CogiBaba” niye dolansın ki..
Evet evet…
O hem insandı,
hem melekti,
hem tanrıydı…
Öyle olmalıydı diyordu çocuk yüreğim…
Cogi benim köyümdür.
Onun Halas mezrasını girişinde evimiz vardı.
Kapısının önünden patika bir yol geçerdi.
Baharın başlangıcıyla yüzlerce insan geçerdi.
“Ziyaretçi” derdi anam onlara.
Cogi Baha’nın ziyaretçileriydi.
Cengeli Dağı insan olur akardı Cogi Baba’ya.
Cengeli’nin ardındaki köylerden, en güzel giysilerin giyen insanlar sevecen, neşeli, hoşgörü dolu gözlerle
geçerlerdi evimizin önünden geçer, inerlerdi Cogi’ye.
Mutlaka Sevgili arkadaşım Necati Yılmaz’ın ailesi de Ç engelinin ardından, Koğbink’ten gelmişlerdir, bir
oğulları ola diye…
Olmuş da.
Güzel de olmuş…
Köyümüzün adı Cogi
Anlamını bilmiyorduk ama bizim Cogi’ydi.. Devletimiz anlamını biliyordu ki.. Önce İğdır yaptılar..
Tutmadı…
Sonra Kaşlı yaptılar.
Tutmadı…
Sonra “yön ören” analarımız gördüler herhalde Yünören yaptılar.
Tutmadı…
Şimdi ne yaptılar bilmiyorum.
Tutmaz da…
Zira Cogi Köyü, Cogi Babaydı aynı zamanda…
Köy ıssız, köy virane, köy insansız ve de cansız kalsa da,
Kocgirili Aleviler Cogi ismini yüreklerine öyle bir yazmışlar ki deyişleri gibi…
Yüz yıllarca nesilden nesile gelen bu ismi silmek olanaksızdı…
Aynı Mansur gibi
Aynı Yunus gibi
Aynı Pir sultan gibi…
Şimdi geldim elli yaşıma…
Mektep gördüm okul gördüm…
Ülkeler gördüm, halklar gördüm..
Şimdi sorduklarında Cogi Baba kimdir, nedir nasıldır..
Bilmiyorum yine de…
Bildiğim ise..
O Mansur’un “Enel Hakkı”,
O Nesimin derisi,
O Yunus’un, “ölürse ten ölür canlar ölesi değil” dediği “can”dır.
O Pir Sultanın “dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” dediği yoldur.
O Veysel’in nevruz çiçeği, çiğdemdir.
O doğadır O sevgidir O insandır O insandaki Tandır.
Yoksa niye bu kadar kutsansın ki..
O Anadolu bozkırında fışkıran sevgi dolu, hoşgörü dolu Alevi öğretisidir…
Aşk ola O’na