“Başbakana dalkavukluk serbest”

Medya uzun bir süredir eleştirilerin odağında yer alıyor. Kendi içerisinde yaşadığı sıkıntılar bir yana, siyasal iktidara olan yaklaşımı da farklı değerlendirmelere neden oluyor.

Gazeteciler “Yandaş” ve “Candaş” tanımlamalarıyla karşılıklı suçlamalarda bulunuyor. Peki ama bütün bunlar bir gazetecinin gözünde ne anlam ifade ediyor?

Mehmet Altan bu kez medyayı ve medyanın siyasal iktidarla olan ilişkilerini değerlendiriyor…

Başbakan Erdoğan’ın ayağı kayarsa ne olur? AKP neden eleştiriye tahammül edemiyor? Ulusalcı basın organları AKP kongresine neden alınmadı? Ali Akel neden işten atıldı? Şike Yasası ne anlama geliyor? Medya Mehmet Altan’a neden yer vermiyor?

Ahmet Altan ve Başbakan Erdoğan arasında neler oluyor? Mehmet Altan sol basın organlarında yazar mı? AKP medyası Alevileri neden görmezden geliyor? Gazetelerin yasakçı deklarasyonu ne anlam ifade ediyor? Bütün bu soruların yanıtlarını Mehmet Altan ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ikinci bölümünde yayınlıyoruz.

“PARTİLER KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİL” Gerçek Gündem: AKP’nin düzenlediği kongreye aralarında ulusalcı olarak ifade edebileceğimiz gazetelerin de bulunduğu bazı basın organları alınmadı. Artık TSK bile akreditasyonu kaldırmışken, AKP’nin böyle bir tutum içerisinde olmasının nedeni nedir?

Mehmet Altan: Dün askeri vesayette ne yapılıyorsa, bugün aynılarını AK Parti yapmaya başladı. Siyasi partiler anayasal kurumlardır. Hiç kimsenin babasının malı değildir. Tüzel kimlikleri vardır. ‘Onu alalım, bunu almayalım’ diyemezler. Yani bir kamu organıdır.

Siyasal partiler kendilerini her şeyin sahibi zannetmeye başladığında, bir tüzel kişilik olduğunun bilince olmadığında, bir kamusal ve anayasal kimliği olduğunu unuttuğunda, kendine göre birtakım tavırlar almaya başlar. Bunun demokrasiyle uyuşan bir yanı yoktur. Ama maalesef dış politikada aksamalar ve yanılsamalar olduğu gibi, içeride de demokrasinin bir şekilde aksadığı, dışlandığı ve hepimizi üzen bir süreç yaşanıyor. Bu durum onun bir göstergesi. Dün askerler ne yapıyorsa bugün AK Parti aynı şeyi yapıyor.

Dünkü rejimin, hepimizin şikayetçi olduğu baskıcı yönetimin ve tek adamlığın, topluma düzen vermeye kalkmanın, herkesi kendine benzetmeye çalışma çabalarının olduğu ve bunun herkesi şaşırttığı bir dönemdeyiz.

“SAHİDEN HAZİNDİR, BÜTÜN ÖMRÜM TEK PARTİYİ, ASKERİ VESAYETİ ELEŞTİRİYLE GEÇTİ…” Gerçek gündem: Siz Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda 28 Şubat sürecine ilişkin bazı açıklamalarda bulundunuz. Orada 28 Şubat döneminde bile yazı yazabildiğinizi söylemiştiniz. Bugün o kadar özgür davranamıyor musunuz?

Mehmet Altan: AK Parti rejimi dönüştürmedi, rejimi demokratikleştirmedi. Askerler medyayı 28 Şubat’ta ele geçirdi. O yapı ele geçirilmeye müsait. Onun kendi içinde demokrasiye hizmet eden, halka haber götüren, baskıya karşı direnen, meslek ilkelerinden taviz vermeyen bir yapıya dönüştürülmesi için mevzuatın ve yasanın tümüyle değiştirilmesi lazım.

AK Parti bunu medyada olduğu gibi her şeyde yapıyor. Demokratikleştirmiyor. 12 Eylül’de olduğu gibi dönüştürmüyor. Fakat bunları kendi kullanmak istiyor. Dün asker kullanıyordu bugün Başbakan kullanıyor. Onun için de müthiş bir korku ve baskı var. Çünkü bu korku ve baskıya direnen çok ağır cezalanıyor. Çünkü devletin basın üstündeki hakimiyeti sürüyor ve mevzuat değişmiyor.

Sahiden hazindir, benim bütün ömrüm bir tek partiyi, askeri vesayeti eleştiriyle geçti. Ama o zaman bile yazabiliyordum. Fakat şimdi kendi açımdan 28 Şubat döneminden daha vahim durumdayım. Ortamdaki korku ve baskı yazmamı engelliyor maalesef.

“AKP MEDYASI ALEVİLERİ GÖRMEZDEN GELDİ… TÜRKİYE CAMİ VE KIŞLA ÜZERİNDEN YÖNETİLEMEZ” Gerçek Gündem: Peki bu durum nasıl düzelir sizce?

Mehmet Altan: Türkiye’yi ‘kışlanın yaptığını ben cami vasıtasıyla yapayım’ anlayışıyla yönetmek bana pek mümkün görünmüyor. Yani Türkiye’yi cami ve kışla üzerinden siyaset yapmanın dışına taşımalıyız. Türkiye’nin, devletin millete, bireylerin de birbirine musallat olmadığı bir düzen, temel hak ve özgürlükler, vatandaşlık hukuku ve benzememezlik üstünden yola devam etmesi lazım.

Bunun yapmadığınız, kriz ve ötekileştirme üzerinden siyaset götürdüğünüz vakit, -nitekim Türkiye’nin Suriye’deki ötekileştirme politikası- içeriye de müthiş bir huzursuzluk olarak yansıyor. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da 200 bin Alevi toplandı. Ama AKP medyası sansür altında olduğu için bir şekilde bunu görmezden geldi.

Kürt sorunu da bugün savaş noktasında devam ediyor. Siz bir şekilde insan, birey, vatandaş ve vatandaşlık hukukunu reddettiğiniz vakit; demokratikleşmeyi, demokrasiyi tacın dışına attığınız vakit, bu da Türkiye’de tansiyonu yükseltir. Muhafazakar kesim, dindar kesim, demokrat kesim ve liberaller bu durumdan gittikçe artan bir huzursuzluk duyuyor. Ben Türkiye’nin bunu taşıyabileceğini pek düşünmüyorum. Onun için de toplumun dinamikleri ve dünyanın Türkiye ile olan ilişkileri bunun böyle sürmesini bir şekilde ve bir noktada engelleyecektir.

“ERDOĞAN HİÇBİR KONUDA TUTARLI DEĞİL” Gerçek Gündem: Başbakan Erdoğan her fırsatta sizin belirttiğiniz bütün bu grupları kucaklayan bir anlayışa sahip olduğunu belirtiyor. Siz bu söylemleri ve Erdoğan’ı samimi buluyor musunuz?

Mehmet Altan: Başbakanın bir şekilde söyledikleri ve yaptıkları arasında muazzam bir açı var. Yani bir taraftan ‘kimin hayatına karışıyoruz?’ diyor, diğer taraftan kendi benimsemediği bir hayatı sürenlerle ilgili ifadeleri çok rencide edici. Aynı zamanda “Myanmar’a neden gittik?” diyen bir köşe yazarının, patronu tarafından işten atılmasını talep ediyor. Sadece bir din kimliği ile konuşuyor.

Aynı zamanda bunu bütün halkın, mağdur olanların sorunu çözebilecek bir şekilde yapmıyor. Çamlıca’ya ‘Cami’ yapmaktan söz ediyor ama Alevilerin ‘Cemevi’ açmasını istemiyor. Aynı zamanda Ruhban okulunu engelleyerek Gayrimüslimlerin din özgürlüğünü ellerinden alıyor. Yani hiçbir konuda tutarlılığı yok.

Çok fazla din vurgusu var. Demokratikleşmenin ve demokrasinin kendilerinin nazarında pek telaffuz edilmediğini, edilse bile bunun hayatta karşılığı olmadığını görüyoruz.

“ULUDERE’DE VE AFYONKARAHİSAR’DA NELER OLDU?” Mehmet Altan: AK Parti genel seçimlerde yüzde 50 oy aldı. Fakat bir yıl içinde çok şaşırtıcı bir noktaya geldi. Aynı zamanda demokratik bir ülkede olmayacak skandallar birbiri ardına geliyor.

Uludere’de 34 kişi katlediliyor ama ne olduğunu anlayamıyoruz. Afyonkarahisar’da yaşanan patlamayla 25 tane gencecik çocuğa ne olduğunu bilemiyoruz. Askerlerin sevki sırasında, zırhlı araçların olmadığı düz ovada genç çocuklarımızın vurulduğunu görüyoruz. Çocuklarımızın neden öldüğü belli değil.

Aynı zamanda akçeli işlerde rekabeti ve verimliliği artıracak kamu ihale yasalarının tümden değişmesi lazım. Bütün ihalelerin siyasi iktidarın istediği kişilere verildiği, insanların -Ali Akel gibi yazı yazanların- yazdıkları hoşunuza gitmezse atıldığı, pek hayır getirmeyecek bir noktaya döndük.

Ben Başbakanı eskiden çok büyük bir ciddiyetle izlerdim. Ama şimdi artık söyledikleri ve yaptıkları arasındaki açı gittikçe büyüdü. Aynı zamanda Deniz Feneri tümden ortadan kalktı. AB ilerleme raporu aslında bu siyasal iktidarın bir yıl içinde nereden nereye geldiğini çok net bir biçimde ifade ediyor.

Örneğin Türkiye, son bir yıl içinde AB insan Hakları Sözleşmesi’ni yüzde 60 ihlal etti. Bu durum 2012’den beri reformlarla Türkiye’yi demokratikleştirmek yerine, AB standartlarından ne kadar hızlı uzaklaştırıldığımızı çok net ifade ediyor.

Benim tecrübelerim bundan bir hayır çıkmayacağını gösteriyor. Dilerim AKP tutumunu gözden geçirir ve bu yanlışlarını terk eder. Yeniden referandumda yüzde 50 oy almasına imkan veren demokrat, çoğulcu, Türkiye’deki rejimi AB standartlarına taşıyacak bir performansa geri döner.

“BAŞBAKANA DALKAVUKLUK SERBEST!” Gerçek Gündem: Yeniden medyaya dönersek, önümüzdeki dönemde yazmayı düşündüğünüz herhangi bir yayın organı var mı?

Mehmet Altan: Bu tabi yazarın kendi arzusuyla olmuyor. Korku ve çekingenliğin olduğu, herkesin hükümetten korktuğu, başına bir iş geleceğini düşündüğü, eleştirinin yok olduğu, bir şekilde sadece Başbakana dalkavukluğun serbest olduğu bir ortamda, bunu talep eden bir yayın organının da olması gerekir.

Gerçek Gündem: Var mı peki böyle bir yayın organı?

Mehmet Altan: Maalesef yok. Onun için ‘28 Şubat’ta bile yazıyordum ama şimdi yazamıyorum’ diyorum. Bu ortamı tanımlamak için hatırlattığım trajikomik bir durum.

Gerçek Gündem: Sol tandanslı basın ve yayın organlarından yazma teklifi almış olsanız olumlu bir yanıt verir misiniz?

Mehmet Altan: Bunun bir şekilde kamuoyuna kendi görüşlerini aktarabileceğim, yaygın ve geniş bir mecra olması lazım. Ben hep bu tür mecralarda çalıştım. 20 yıl Sabah’ta yazarlık yaptım. 28 Şubat sürecinde kitlelere gidebileceğim, görüşlerimi iletebileceğim, günlük gelişmeleri ifade edebileceğim, etkili, yaygın bir yayın organında çalıştım. Bunun yine böyle olması gerektiğini düşünüyorum.

“AKP MUHALEFETTEN NEFRET EDİYOR…” Gerçek Gündem: Son dönemlerde Ahmet Altan ile Başbakan Erdoğan arasında soğuk bir savaş yaşanıyor. Sizce neden?

Mehmet Altan: Başbakan ve Ahmet Altan’ın bir arada anılması Türkiye’nin bir garipliği. Biri Türkiye’de bir gazetenin yönetmeni ve başyazarı, diğeri siyasal iktidarın başı. Ama AKP o kadar muhalefetten nefret ediyor ki dostane eleştiriyi bile hazmedemez durumda.

En ufak bir eleştiri bile rakip siyaset olarak algılanıyor. Bu da Türkiye’nin geldiği noktayı çok net gösteriyor. AK Parti’nin hiçbir eleştiriye tahammülü yok. Bir profesör Milletvekili AB ilerleme raporunu çöpe attı. Bu dünyada eşine rastlanmayacak bir skandal.

Sadece övgü ve dalkavukluk üzerinden dönen bir medya anlayışı olduğu için de; yazarlar, çizerler, gazeteciler, kendi ilkelerinden taviz vermedikleri ve onurlu duruşlarına sahip çıktıkları zaman sanki başbakana rakipmiş gibi görülüyor. Bu durum bunun çarpıklığını, özgürlüğün neredeyse yok denecek düzeye indiği vahim bir tabloyu ifade ediyor.

“BAŞBAKAN FÜTURSUZCA İHLALLER YAPIYOR…. EĞER AYAĞI KAYARSA…” Gerçek Gündem: AKP tekrar iktidara gelemez ve Başbakan Erdoğan artık güçlü kalamazsa, medya bugün yaptıklarını ve yaşadıklarını nasıl atlatır?

Mehmet Altan: Bir şekilde ‘sistemi demokratikleştirmeyip ele geçireyim’ dediğiniz vakit, bir başkası tarafından da ele geçirilebilir demektir.

Toplumların ve demokrasinin sağlığı, hiç kimsenin eline geçiremediği, herkesin menfaatine çalışan, herkesi denetleyen hukuksal ve özgür bir mekanizmayla olur. Başbakan o kadar fütursuzca ihlaller yapıyor ve o kadar demokrasiyle çelişen bir baskı yapma arzusu, hevesi gösteriyor ki ayağı kaydığı zaman -sistemi de demokratikleştirmediği için- bu yaptıklarının kendisine misliyle yapılması ihtimali canlı duruyor…

“DALKAVUKLUK, ELEŞTİREMEDİĞİN ADAMI ÖVMEKTİR… İKTİDAR DALKAVUKLUĞU KADROLU HALDE” Gerçek Gündem: Bir de gazetelerin durumunu değerlendirelim. Gazete yöneticileri ortak bir deklarasyonla kendi haberlerinin internet organları ve televizyonlar tarafından kullanılmasını yasakladı. Bu durum gazetelerin geleceğini nasıl etkiler?

Mehmet Altan: Türkiye zaten gazete okuyan bir yer değil. Kişi başına düşen gazete sayısı çok az. Bu tür yasaklardan ziyade gerçek gazeteciliğe yönelseler çok daha hayırlı bir şey yaparlar. Dalkavukluk, eleştiremediğin adamı övmektir.

Sanki gazetecilik varmış da bunu birileri istismar ediyormuş gibi bir tavır içerisindeler. Maalesef Türkiye’nin en fazla gazetecilikten, gazetecilik ilkelerinden ve tutarlılıktan uzaklaştığı, iktidar dalkavukluğunun kadrolu hale geldiği, bir kısmının da kadrolu olarak etrafta dolaştığı, medyanın medya olmaktan çıktığı bir süreç… İçeriğini yasaklasan ne olur, yasaklamasan ne olur?

Türkiye’de gazete satışları ve okunma oranları çok düşük. Bence halk okumamakla da haklı. Kendi işini yapmayan bir adama niye güvensinler ki…

“TÜRK TOPLUMU BU YAŞANANLARA ‘DUR’ DEMELİ…” Gerçek Gündem: Son olarak siyasetçilere, medyaya ve okuyucularınıza iletmek istediğiniz mesajlar var mı?

Mehmet Altan: Türkiye’nin geldiği nokta açısından; Uludere gibi bir katliamda bir yıldır ne olduğunu bilmiyoruz. Allah rahmet eylesin, şehit olan pilotlarımızın neden öldüğünü bilmiyoruz. Deniz Feneri nasıl ortadan kayboldu bilemiyoruz. Bilmediğimiz şeyler o kadar artıyor ki… Konuşulamayan şeyler o kadar artıyor ki… Yazılamayan şeyler o kadar artıyor ki… Bunun hayra alamet olmadığını düşünüyorum.

Aslında bütün Türk kamuoyu, AKP’ye oy vermiş olan insanlar, dindarlar, muhafazakarlar bu gidişe ‘dur’ derse Türkiye duvara çarpmaktan kurtulabilir.

‘Şike Yasası’ diye bir yasa var mesela. Dindar olduğunu söyleyen, vicdan sahibi olduğunu söyleyen biri şike yasasını çıkarır mı? Yani bu durum en fazla inandığını söyleyen, muhafazakar olduğunu söyleyen insanları rencide eder.

Benim dileğim Türk toplumunun sağduyuyla, bir an evvel, avaz avaz ve yüksek sesle bu olup bitene ‘dur’ demesi, buna karşı sesini yükseltmesidir. Bu bizi bir felaketten alıkoyabilir.

GERÇEK GÜNDEM – HABER MERKEZİ-

EN SON EKLENENLER