Aleviler ve maruz kaldıkları nefret söylemi

semah_grafikDila KARAM

Felsefe öğretmeninin ne öğrettiğini duydunuz mu? Ben duydum, utandım.

Utandım, kızdım, kendi kendime söylendim.. sonra sakinleştim, bir kahve içtim, pencereden Nisan kışına baktım, ağaçlara, serçelere, bahçeye, yola, uzaktaki seslere baktım. Sonra içimden “boş ver” dedim. “Münferit bir olay işte.. belli ki kafası hayli karışık bir öğretmen vahim derecede saçmalamış.”

Olmadı. Olmayınca olmuyor zaten, zorlamanın alemi yok. Kafadan çıkmıyor bir türlü. Masama dönüp, haberi bir daha okudum.

Münferit olmadığını biliyoruz değil mi? Şu toplumda bu öğretmenle aynı kafayı yaşayan daha çook insan evladı olduğunu biliyoruz değil mi? Bal gibi, buz gibi, taş gibi bir nefret söylemidir bu.. ve ne yazık ki, ateş gibi, kan gibi, zulüm gibi bir nefret suçunun yollarını döşer.

Lise felsefe öğretmeni. Öğretmen. Üstelik felsefe öğretmeni. Lise’de. Yok.. bunu defalarca da yazsam, yazdıklarıma yabancılaşamıyorum. Anlamlarından önemlerinden gram değer kaybetmiyorlar. Önemli çünkü. Herhangi biri değil ki, çocukları emanet ettiğimiz bir öğretmenden söz ediyoruz sonuçta. Hayır ben de biliyorum her öğretmenin mükemmel olmadığını.. insanız sonuçta.

Sonuçta.. sonuçta.. evet bunu tekrarlarsam kahvem soğumadan mevzudan kopabilirim.

Nefretlerle kendilerini var eden insanları hep merak ettim. Hem korktum onlardan, hem de çok merak ettim. Sivas’da Madımak’ta insanları tekbir getirerek yakanları merak ettim, Maraş’ta öldürenleri, yüzlerce yıl boyunca Anadolu’da “Ali kıran baş kesen”leri, ben hep merak ettim.

Nasıl bir düşünce, nasıl bir yönlenme, nasıl bir güdülenme, bu insanları birer katil haline getiriyor diye. Tek tek bu adamları ele alsak, belki de hemen hepsinin birer aile babası, evlat, kardeş, oğul olduklarını, kendi hallerinde yaşayıp gittiklerini, dertlerle, hastalıklarla, işle güçle uğraştıklarını.. belki evlerini zar zor geçindirdiklerini göreceğiz. Hani özellikle tanınmaya değer bir yanları yok, kayda değer bir özellikleri de yok. Sıradan insanlar.

Bu insanlar, birer seri katil değil. Belki onlara sorsak, katil de değiller. Kendilerine, dinlerine, aidiyetlerine düşman belledikleri birilerini yok eden kahramanlar onlar. Sorsak onlara, “tahrik edildik” derler. Her zaman, her yerde en geçerli katliam bahanesidir zaten bu tahrik edilme, tahrik olma meselesi.

Her dem geçerli, her dem taze. O kadar ki, “namus meselesi” ile yarışır ve sonuçta daha fazla ölüme sebep olduğu için bahaneler arasında birinci olur. Nasıl kötüyüz değil mi? Bizden olmayanı yok etmek için nasıl gönüllüyüz değil mi?

“Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim.”

Biz kaç bebeği böyle öcülerle büyüttük peki? Kaç çocuğu ötekine nefret duysun diye doldurduk, kalıplara döktük beton gibi, okul okul, ders ders suladık? Kaç çocuğu öğretmen olarak yetiştirdik, nefreti öğretsin diye?

Hayır, münferit değil.. ve hayır, boşuna söylenmiyorum.

Alevilerin Cem Evleri’ni kültür merkezi gibi gören, gidip camide ibadet etsinler deme kibrini gösteren, vs vs.. tekrara gerek yok. Şu halimize bakın.

Sonuçta.. sonuçta.. hayır, münferit değil. Münferit değil münferit değil münferit değil. Sadece rezil, utanç verici, mide bulandırıcı. Sadece hastalıklı, arızalı, kan dondurucu.

Sadece kötü. Çok kötü.

EN SON EKLENENLER