Her nereye gitsem, yolum dumandır
Bizi böyle kılan, ahd-ü amandır
Zincir boynum sıktı hayli zamandır
Açılın kapılar şaha gidelim (Pir Sultan)
Alevilerin Düzgün Baba’dan başlattıkları Ankara yürüyüşü devam ediyor. Zorunlu din derslerine karşı Alevilerin kutsal mekanlarından başlatılan yürüyüşe karşı medyanın ilgisizliği, devletin ve hükümetin Alevilere karşı olan tavrın kendisi oluyor.
AİHM kararı açık bir şekilde Türkiye’de zorunlu din derslerinin durumunu ortaya koyarken, kamuoyunun bu konuda sessiz kalması, ilgisiz kalması Alevilerin bu toplumda ne kadar tecrit edildiğini de göstermektedir. Davutoğlu ve Erdoğan’ın açıklamalarında yalana ve manipülasyona dayalı bu tecrit, teşhir net görülüyor. Alevilere nefret söylemlerini besleyerek karşı duran siyasal iktidar, Aleviliğin asimilasyonla yok edilmesi konusunda ısrarını ortaya koyuyor. İktidar, IŞİD ittifakıyla anılmaya başlayan ve Alevilere aynı gözle bakan bir noktanın ötesine geçemiyor.
Ortadoğu’daki savaş ve IŞİD’in yürütmüş olduğu siyasete karşı bu kadar net konuşamayanlar konu Kürtler ve Aleviler olunca ağzına geleni söylemekten çekinmiyorlar. Türkiye’de bu bir gelenek haline gelmiş bulunmakta. Nefret söylemleri, hedef göstermeler, bizzat siyasi iktidar tarafından yapılmakta, Aleviler toplumdaki ahlaksızlar, suçlular olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın zorunlu din dersleri ile ilgili yapmış olduğu konuşma utanç vericiydi. Erdoğan; “AİHM geçen haftalarda Türkiye aleyhine bir karar aldı. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden öğrencilerin muaf sayılmasını temin edecek bir düzenleme. Bu karar yanlış bir karar. Batıda bunun uygulaması yok, böyle bir şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur. Eğer olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikayet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız tabii uyuşturucu gelir, şiddet gelir, ırkçılık gelir onun yerini doldurur. Biz manevi değerlerine bağlı bir nesilden söz ettiğimizde hem içeriden, hem dışarıdan sesler yükseliyor…”
Bu ülkede otuz yılı aşkındır zorunlu din dersleri uygulaması vardır. Binlerce cami, binlerce imam hizmet vermektedir. Sayın cumhurbaşkanının temsil ettiği Türk -İslam sentezci cephe yüzde elliler oranında oy almaktadır. Cumhurbaşkanının iddiasına göre o zaman bizim böyle bir sorunumuzun olmaması gerekiyor. Varsa -ki var- Erdoğan’a sormak gerekir, neden daha önce Türkiye’de uyuşturucu kullanımı bu kadar yayın değildi? 1960’ların 70’lerin Türkiye’sinde yaygın olmayan, 80 sonrası zorunlu din eğitiminin olduğu Türkiye’de yaygınlaşıyor olması ilginç değil mi? Uyuşturucu kullanımını acaba bu eğitimle ilişkilendirmek mi lazım? Yoksa iktidar için menfaat için her şeyi reva gören anlayışın hakim olduğu bir Türkiye’nin yaratılmış olması, bu durumu ortaya çıkarmamış mıdır? Birçok siyasi çevre, JİTEM gibi özel kuvvetlerin adı bu ülkede uyuşturucu ile anılmadı mı? Avrupa’ya uyuşturucunun geçiş güzergahı yolu Türkiye değil mi?
Askeri siyasi ve istihbaratı olarak bir dünya devleti olduğunu iddia eden sayın cumhurbaşkanı bunun önüne geçecek tedbirleri almaktan aciz mi? Kudretli Türkiye bu uyuşturucu, menfaat çeteleri ile baş edemiyor mu? Yoksa Türkiye Ortadoğu batağında bu alanı kendisi için bir menfaat alanı olarak mı görüyor? Asıl sorulması gereken soru bu.
Sayın cumhurbaşkanının din eğitimi almasınlar da uyuşturucu mu kullansınlar tezi Türkiye’de dini değerlerin nasıl istismar edildiğini, toplumun algısının nasıl köreltildiğinin de göstergesi oluyor. Geçmişte İslami kesimin cahiller topluluğu olarak görüldüğü ve bundan dolayı da şikayetçi olduğunu söyleyenler bu söylemi ile Müslümanları cahil mi sanıyor?
Yine belirtmek gerekiyor ki AİHM’in vermiş olduğu karar; hukuki ve temel insan hakları üzerinden verilmiş bir karardır. Sayın cumhurbaşkanının başbakanın ahlaki değerlere bakışı ile ilgili değildir. Şahsi fikirleri devlet ve iktidar fikri olarak ayakta tutulması örgütlendirilmesi, diktatörlüğe tekabül eder. Cumhurbaşkanının bu konuşması tüm Türkiye’yi temsil iddiasında olmadığını bir kez daha göstermiştir. Herkesin değil kendisi gibi düşünenlerin cumhurbaşkanı gibi davranmıştır.
Görünen o dur ki; AİHM’in bu kararı da, benzeri kararlar gibi hayata geçirilmeyecek, dejenere edilecek ve işlevsiz kılınacaktır. Medyadaki Alevilere karşı ön yargıyla beslenmiş yandaşlar Alevileri hedef alan yazılara imza atacaklar. “Siz din eğitimine karşı mısınız?” diye başlayan cümleler bu saldırıların parçası olarak yeniden pişirilecek.
Oysa ki herkes biliyor; sorun karşı olmak değil, eşitlik, hukuk ve adalettir. Başkalarının haklarına saygı gösterebilecek bir kültüre sahip olabilmektir. Başkalarından saygı görebilmek için saygılı olabilmeyi bilmektir. Zorunlu adı altında din derslerinin verilmesi bu dersi almak istemeyenlere karşı bir saygısızlık dayatma ve irade tanımamaktır. Alevilerin Hıristiyan çocukların ve diğer gayri müslimlerin zorunlu olarak bir inancın, bir mezhebin hem de içi boşaltılarak Türk-İslamcı ırkçı bir derse dönüştürülmüş bir dersin baskısına maruz bırakılması ne kadar insani olabilir? Bunun arkasında durmak ve savunmak ne kadar ahlakidir?
Burada son sözü Altan Tan’a bırakmak lazım. Tan; “Zorunlu din dersini de ben yanlış görüyorum. Bakın, din kültürü dersi ayrı bir şey. Dünyada felsefe, sosyoloji, dinler tarihi, bütün dinlerin ne söylediği, bunlar insanlara öğretilsin. Dinler tarihi veya dinler bilgisi ayrı bir şey ama Sünni İslamlığı öğretmek ayrı bir şey. Ben, Altan Tan olarak çocuklarımın okullarda Kuran-ı Kerim, tefsir ve hadis dersleri almalarını istiyorum. Ama istemeyen ailenin çocuğuna zorla islam dini neden öğretilsin. Ateist bir ailenin çocuğuna zorla İslam öğretmeye hakkımız yok, Alevi bir ailenin çocuğuna zorla sünnilik öğretme hakkımız yok. Kim çocuğuna hangi inancı öğretmek istiyorsa okullarda o öğretilmeli. Bunu zorla yapmak, zorla Sünni İslamlığı öğretmek İslami de değil. Müslümanlıkta kimseyi zorla Müslüman yapmak yok, zorla tebliğ de yok.”