Memleketim Maraş -Birîna Raş!

Maraş’ta yaşanan bir etnik arındırma operasyonu ve kültürel soykırımdı. Cumhuriyetin ana kuruluş fikrine uygun olarak Alevi-Kürt nüfusunun yaşadığı bölgelerden uzaklaştırılarak Türkiye metropollerinin içinde eritilmesi amacına dönük, devlet merkezli bir organizasyon, katliamdı. Koçgiri, Dersim, Elbistan, Kırıkhan, Çorum, Sivas katliamları gibi Maraş katliamı da homojen bir ulus yaratma isteğinin parçasıydı.  Türk-İslamcı bir bakışla saldırnın hedefinde; Kürt kimliği, Alevi kimliği ve bunlarla özdeş hale gelmiş olan sol kimlik vardı.

Maraş geçmişten bu yana Alevi toplumun özellikle de Kürt Aleviliğinin beslendiği ana kaynak noktalardan bir tanesidir. Ebusuud Efendi fetvalarında adı geçen ve hedef haline getirilen bir mekan, Alevi felsefesinin kendisini yoğun biçimde yeniden, yeniden örgütlediği bir alandır.

Yine Alevi kültürel birikiminin ve sosyal yapısının kırsaldan Maraş şehir merkezine doğru kaymasıyla birlikte şehirde ciddi ve hissedilir güç olmuştur. Bu gücün sol kimlikle birleşerek şehirde hakim bir kimlik haline gelmeye başlaması, Alevi-Kürt kimlikli duruş devletin ve hükümetin bu merkeze yönelik bir operasyon yapma ihtiyacının sonucu Maraş katliamı bizat devlet merkezinden örgütlendirilmiştir.

Aslında bugün geriye baktığımız zaman bulgular, belgeler şahitlerin açıklaması yaşanan durumu net bir şekilde ortaya koymuştur. Mahkeme sürecindeki iddianameler ve sonrası yaşananlar birebir katliamın nasıl uygulandığını bilinir kılmıştır. Katliamın sorumluların devletin içerisinde organize edildiği, MİT’in katliamın içinde olduğu, sokaklarda bunun resminin MHP olarak görüldüğü bilinmektedir. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ölümünden sonra kasasından çıkan belgeler bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu anlamda katliamın kimler tarafından yapıldığı üzerinde yaşanan bir tartışma yok gibidir.

Sonuçları itibariyle katliamın ciddi bir travmaya yol açtığı bilinmektedir. Maraş, Alevilerin, Kürtlerin solcuların yaşadığı bir bölge olmaktan çıkarılmıştır. Bugün artık Maraş’daki Alevilerin nüfusları yüzde onla ifade edilebilecek bir duruma gelmiştir. Katliam sonrası büyük bir göç yaşanmıştır. Dünyanın dört bir tarafına insanlarımız yayılmıştır. Türkiye metropollerine başlayan kaçış, 12 Eylül darbesiyle birlikte Avrupa’ya göçe dönüşmüştür. Avrupa’da Maraş nüfusundan daha fazla bir kitle bulunmaktadır. Alevi nüfusunun nerdeyse tamamı yurtdışına çıkmıştır. Ve yaşamlarını orada devam ettirmeye çalışmıştır. Ülkeden kopuş ciddi bir travmaya dönüşmüş, kimliksizleşme ciddi bir şekilde yaşatılmıştır. Acıların üstleri kapatılmaya çalışılmıştır. Sanki katledilenler kimliklerinden dolayı suçluymuş gibi bir psikoloji içerisinde toplum yaşama mahkum edilmiş, hala da bu aşılamamıştır.

Yıllarca Alevi hareketi, sol hareket, Kürt hareketi Maraş’a girememiştir. Maraş merkez bir gericileşmeye mahkum edilmiştir. Otuzlu yılları geçtik kırklı yıllara geliyoruz yeni yeni Maraş’a girebiliyoruz. Maraş’ta yaşananlar toplumun tüm kesimleri tarafından yeni bilinir bir hale geliyor, görünür bir duruma geliyor, “Maraş’ta bir katliam yaşandı” cümlesinin ötesinde, yaşananların insanların gözünde tekrar somut olarak görülür olduğu süreci yaşıyoruz. Bu aslında Maraş’ın kendi kimliği ile yeniden buluşması durumudur.

Maraşlılar kendilerini, geçmişlerini, topraklarını arıyorlar. Tekrar atalarıyla, gelenek ve kültürleriyle birleşme isteği insanların bu sorunun çözülmesi yönünde yeni adımlar atmasına vesile oluyor.

Diğer katliamlardan farklı olarak Maraş Katliamı’nın 35 yıl öncesine dayanır. Bu katliamın tanıkları günümüzde aramızda yaşıyorlar. Birçok yaralı ve ailesi kaybetmiş tanıkların aramızda yaşıyor, yüzlerce ölüden bahsediliyor, 800-900 ciddi yaralanmadan bahsediyorlar bunlar kayıtlara geçenler. Bir de kayıtlara geçmeyenler var. Tüm bunların mağdurları, yaşayan tanıkları aramızdalar. Buna rağmen Maraş Katliamı gerçek bir yüzleşmenin olmadığı bir katliam olarak önümüzde duruyor.

Bu katliamının sorumluları açık bir şekilde bilinmelerine rağmen, deşifre olmalarına rağmen bu kesimler yaşanılan ve yaşatılanlardan dolayı toplumdan özür dilememişlerdir. Yaptıkları katliam ve insanlık suçu üzerine konuşmamışlardır. Yaptıkları işin yanlış olduğu gibi bir pozisyon içerisinde değiller. Aksine yaşamışlıkların arkasında durmaktadırlar. Katliamı besleyen argumanları her gün tekrarlamaktadırlar. Her yıl Maraş Katliamı anmalarında devletin koymuş olduğu tavır, tepki yine orada yaşayan ülkücü, faşist çetelerin rahatça hareket edebilmesi ve oradaki yaşama müdahale edebilmesi gücünde olabilmesini bu olayın yeterince tartışılıp mahkum edilmediğini gösteriyor. Eğer böyle bir mahkumiyet olsaydı bugün Maraş’taki anmalar bu biçimiyle yasaklanmaz, saldırılara maruz kalınmazdı. Katledilenlerin yakınları saldıralara maruz kalıyor, oysa ki devletin ve güvenlik güçlerinin koruması gereken kesim mağdurlar iken, saldırganların istek ve arzularının hayata geçirildiği bir Maraş resmiyle Türkiye’nin karşı karşı olması bu yaşanılanlardan dolayı kimsenin pişmanlık içerisinde olmadığının bir resmi olarak ortada duruyor.

Bu Maraş’da devletin Kürt, Alevi ve sol kimliğini hazmedememesi demektir. Zaten 12 Eylül’ün mimarları da 3K diye tabir ettikleri kesimlerin ortadan kaldırılması amacıyla iktidara geldiklerini söylüyorlardı. Bu aslında Maraş’ın kimliğinin ortadan kaldırılması, yok edilmesi anlamına geliyordu. 80 darbesi sonrasında Maraş’ta ve Maraş’ın köylerinde, ilçelerinde yaşatılanlar, bu kesimlerin Alevi toplumuna, dedelerine, pirlerine yapılanlar, köylerde tek tek insanlara yaşatılanlar düşmanlığın resmiydi. Maraş özgülünde çok başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. 3K dedikleri kesimleri çok hızlı bir biçimde uzaklaştırdılar Maraş’tan, arındırdılar. Ama dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Maraşlılar da kendi kimliklerini arama mücadelesine giriştiler.

Kürtçe konuşmak büyük bir direniştir Maraş’da. Yine Alevi kimliğine sahip çıkmak cemlerde dara durabilmek büyük isyandır. Sosyal adalet, eşitlik için yürümek, etkinlikler düzenlemek büyük bir kahramanlıktır. Şimdilerde Maraş’ta bunun resmi çizilmeye başlanmıştır.

Bu direnişten Maraş mağdurlarının istek ve talepleri vardır. Maraş Katliamı’nda katledilen insanlarımıza bağlılığın gereği olarak vardır. Eğer böyle bir pozisyonda duramıyorsak eğer hesap sorucu bir pozisyonda duramıyorsak bu yaşanılanların hak edilmiş gibi algılanması durur ki; bu dehşet bir vicdansızlık kabul edilemeyecek bir durumdur. Bu anlamda Maraş Katliamı iyi ile kötünün, yanış ile doğrunun, geçmiş ile geleceğin bir mücadelesidir. Bu anlamda katliamın yaratıcıları olan devlet ile, katliamda özelikle birinci derecede rol almış MHP gibi siyasal yapılanmaların bir hesap verme zorunluğu vardır. Ve bütün Maraşlıların da bu hesap sorma mücadelesinin içerisinde olması gerekiyor.

Maraş Katliamı uzak bir durum ve olgu değildir, 36 yıl önce yaşanmıştır, Maraş tanıkları günümüzde yaşamamaktadır. Kaldı ki; katliam gibi suçlarda zaman aşımı olamaz.  Bu tanıkların desteğiyle iç ve uluslararası hukuku sonuna kadar zorlamak gerekiyor. Lahey Adalet Divanı’na kadar gidecek süreç başlatılmalıdır. Bunu yapmak herkesin boynunun borcudur. Tüm insalığın borcudur, Alevilerin, Kürtlerin, sol ve sosyalistlerin, demokratların borcudur.  Bu anlamda Maraş şehitlerin huzurunda, onların hesabının sorulacağı bir faaliyet içerisinde olmak; tüm Maraşlıların borcudur.

 

NOT: Yazının başlığı Maraş Katliamını konu edinen Birîna Raş belgeselinden alındı. 21 Aralık’da Almanya’nın Köln kentinde, 28 Aralık’da İstanbul Okmeydanı Cemevinde gösterilecek. Uzun bir alan çalışması sonrasında hazırlandı. Genel Koordinesini yaptığım belgeselin yönetmenleri Cemo Doğan ve Deniz Osoy.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri