Alevilik tanınmıyor! Aleviler sistematik katliam tehdidi ile karşı karşıya! Tanınmayan ve statüsü olmayan bir toplum tekil hak talepleriyle eşit yurttaşlık yerine inançsal özerklik istemelidir! Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Kurul’daki “Eşit yurttaşlık talebiyle Ankara’ya kitlesel yürüyüş yapalım!” önergem oy birliğiyle kabul edilmişti. Yönetim olarak göreve başladığımızda, kararı hatırlattım. Genel Başkan “Kemal’ciğim abartıyorsun beş bin kişi bile toparlayamayız! Hem ortada kitlesel yürüyüş yapmamızı gerektirecek ne var?” demez mi?! O güne kadar Aleviler hakaret, saldırı, katliam vb. durumlarda cılız eylemler yapmıştı. Tam da “Bir sebep yokken” Aleviler Ankara’ya yürümeli “Eşit yurttaşlık” istemeliydi! “Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık istiyoruz!” yürüyüşünü 9 Kasım 2008’de yapma kararı aldık. Alevi Kurumları bu devasa deneyimi ilk defa yaşayacaktı. ABF’deki görevimin yanı sıra Pir Sultan Abdal Kültür Derneği genel sekreterliği görevim de vardı. Görev dağılımının ardından, belirlediğimiz noktalarda bölge toplantıları yaptık. Dost siyasi parti, emek örgütleri, yöre dernekleri vb. kurumları ziyaret edip mitingimize davet ettik. Kimi “Sol” çevreler içten içe “Beceremezler!” dese de Sıhhiye Meydanı’nı hınca hınç doldurduk! Siyasi parti ve kurumlar bu görkemli katılım ve coşku karşısında parmak ısırdı! Aynı taleple İstanbul Kadıköy Meydanı’nda beş yüz bin kişilik coşkulu mitingin ardından İzmir mitingi de aynı güzellikte geçti.
“Eşit Yurttaşlık” talebimiz “12 Eylül 1982 Anayasası yerine toplumsal katılımla yeni bir anayasa yapılması, yeni anayasada hiçbir etnik veya inançsal kimliği egemen kılmadan; tarafsız bir yurttaşlık tanımıyla eşitliğin sağlanmasıydı!” alt başlıklarıyla birlikte Alevi toplumunda, demokratik kamuoyunda büyük yankı buldu. Bugün Alevi kurumları ve kamuoyu “Eşit yurttaşlık” talebini söylemeye devam ediyor. Ancak Alevi sorununun “Eşit yurttaşlıkla” değil “İnançsal özerklikle” çözüleceğini düşünüyorum. Çünkü Alevi inancının kendisi doğal olarak özerk bir yapıya sahiptir. Aleviliğin sosyal, kültürel, inançsal örgütlenmesi olan “Ocak” sistemi özerkliğin ta kendisidir. Ocak, mürşit, pir (Dede), ana, rehber ve taliplerden oluşur. Alevi Ocakları tarih boyunca bir egemen yapıya, devlete, krallığa… Asla bağlanmamış, kimseden para, mal/mülk, istememiş, kendi iç işleyişini ve özerk yapısını korumuştur. Aleviler yaşadıkları devlet eğer adil ve eşit yapıdaysa yurttaşlık görevlerini yerine getirmişler ama inançsal yapılarına müdahaleye kesinlikle izin vermemişlerdir. Bizans (Roma), Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde yapılan katliamların temel sebebi Alevilerin özerk yapısını korumak istemesidir.
Osmanlı sistematik kırımla Türkmen Alevileri bastırıp güçten düşürdü! İttihat ve Terakki 1915 Ermeni, Süryani soykırımı yaptı! “Cumhuriyetçiler” 6 Mart 1921 Koçgiri ve ardından Dersim soykırımıyla ocak düzenini titizlikle koruyan, Aleviliğe ikrarla bağlı olan Kürt Alevileri bastırdı. Diğer Kürt katliamları da buna eklenince “Tek kimlik Türk/İslam” düzeni oluştu! Koçgiri katliamı Cumhuriyet’in “Tek kimlik ve Türk/İslam” için yaptığı ilk katliamdır. Zira Türkmen Aleviler bastırılmış, Ermeni ve Süryaniler silinmiş iken Kürt Aleviler “Potansiyel tehlike”ydi! Hal böyle olunca onca nüfusa, inançsal, kültürel, felsefi, hukuksal, etik birikime sahip Alevi toplumunun değerleri “Yok” sayıldı cumhuriyetin kuruluşunda Aleviler etkisiz eleman oldu! Laiklik denen sahtekarlıkla geçen 60 yılın ardından 12 Eylül 1982 Anayasası tek kimlik ve Türk/İslamcılığın zirvesi oldu.
Şimdi 21. yüzyılın yerel, bölgesel ve küresel planı yapılırken Alevi toplumu örgütsel yapısıyla birlikte Kürt Siyasal Demokratik Hareketi ve HDP ile ortaklaşmalı; inançsal özerklik için mücadele etmelidir. Alevi sorunun çözümü Aleviliğin temelini oluşturan ocak sisteminin güncellenmesindedir. Alevi dernek ve kurumları ancak demokratik hakların ve inançsal özerkliğin kazanımı için mücadele edebilir. Aleviliği inançsal olarak örgütleyemez. İnançsal örgütlenme, mürşitlerin, pirlerin, anaların talipleriyle buluşarak ocakların çerağını uyandırmasıyla olabilir. Alevilerin 8 Şubat 2015 İstanbul mitingi kesinlikle “İnançsal özerklik” talebiyle örgütlenmelidir.