Efsunlu coğrafya içtoroslar’ın umut adayı: Aziz  Tunç

MEHMET BAYRAK

İçtoroslar denince, Maraş merkez olmak üzere kısmen Semsur (Adıyaman), kesmen Meleti (Malatya), kısmen Sewas (Sıvas), kısmen Kayseri, kısmen Adana, kısmen Antep’i içine alan; efsanevi bir tarihe sahip, çok kültürlü, ancak bu oranda da acılı bir coğrafya ve insan havzası akla gelir…

Bu coğrafyanın bir Tanrılar ve Peygamberler diyarı olması biryana, tarihte nice uygarlık gelip geçmiş bu topraklardan. Yine geçmişte yaşanmış nice halk hareketine ve buna bağlı kıyım ve kırıma tanıklık etmiş burası… Nasıl olmasın ki, bu çok kültürlü ve renkli yapısından dolayı Babai Hareketi bu topraklarda boy verdiği gibi, Hacı Bektaş Veli’nin torunlarından kabul edilen Şah Kalender de bu topraklarda bir halk hareketine öncülük etmiş ve yanında 50 bin kişi toplanmış.

Yine Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı dönemde bir Alevi hareketine öncülük eden ve Şah İsmail’in ruh ikizi olduğunu savunarak ortaya çıkan halk önderi de, bu topraklarda yani ismi bugün bir efsane gibi dolaşan Zilan’ın köyü Malatya/ Elmalı’da başına 50 bin kişiyi toplamış. Yakın geçmişte Sinan Cemgil ve yoldaşlarının da bu topraklarda karar kılmış olmaları kuşkusuz anlamlıdır.

Bu topraklar, daha 19. yüzyılın ilk yarısından başlayarak birçok Osmanlı katliamına sahne olduğu gibi; aynı yüzyılın sonlarında bir Ermeni ve Kızılbaş- Kürt katliamına tanıklık etmiş. 20. yüzyılın başlarında yaşanan Ermeni , Ezidi soykırımlarından ve Kızılbaş- Kürt katliamlarından da bölge nasibini almış…

Birinci Dünya Harbi’nin, ırkçı İttihad ve Terakki yönetimindeki Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanmasından sonra, Kuva-yı Milliye adına ortaya çıkan Kemalistler’in de ilk başvurduğu bölgelerden biri olmuş bu bölge. Nitekim, bugün (Kahraman) olarak nitelendirilen Maraş’ta, (Gazi) olarak nitelendirilen Antep’te ve (Şanlı) olarak nitelendirilen Urfa ile bugün Rojava’da bulunan Aşiretler de anti- emperyalist bir yönelişle büyük yararlıklar göstermişler. Hatta Rojava’daki mücadelenin, M. Kemal’in Anadolu’ya çıkmasından önce başladığını söylersek, Kürt aşiretlerinin rolü daha iyi anlaşılır.

CHP’nin Tek- Parti Diktatörlüğünün Yarattığı Onulmaz Yaralar

CHP’nin, İttihad- Terakki Partisi’nin devamı olduğu ve onun başlattığı “etno- dinsel arındırma, tek- tipleştirme ve Türk- İslamlaştırma”  politikalarını uygulamaya koyan bir parti olduğu, bilinmeyen bir şey değildir. Nitekim, Cumhuriyet dönemi Kürtler ve Aleviler için tam bir “red ve inkar” politikası ile buna bağlı bir kıyım, kırım ve gözyaşı  uygulaması getirmiştir.

 

Bu nedenle, 1921’de Koçgiri’de başlayıp bugün “Yeşil Kemalizm”e dönüşen rejimle yürüyen tarih, Kürtler ve Aleviler için bir “Katliam Tarihi”dir…

1925’te gizlice hazırlanıp uygulamaya konulan Şark Islahat Planı ile bunun ideolojik temelleri atılmış ve Fırat’ın batısında kalan İçtoroslar Bölgesi, “asimilasyona tabi tutulacak öncelikli bölge” olarak seçilmiştir. Bu Plan ile Aleviler’in ibadeti ve Kürtçe konuşulması yasaklandığı gibi; ırkçı İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın 1930’da yayımladığı bir gizli Genelge ile, Aleviler’in ibadeti yasaklandığı gibi, ibadet enstrümanı sazın şehir ve kasabalara sokulması da yasaklanmıştır. Yine aynı dönemlerde, öncelikle İçtoroslar’da Alevi ibadeti yürütmeye çalışanlar cezalandırılmıştır. Çünkü amaç, herkesi “Türk” ve “Hanefi Müslümanı” yapmaktır…

Bu politikanın yasal kılıfı da, 1925’te çıkarılıp uygulamaya konan “Tekke ve Zaviyeler Kanunu” dur. Bu Kanunla, Alevi ibadeti resmen yasaklandığı gibi, dini önderlerinin unvanlarının kullanılması da yasaklanmıştır… Ve bu Kanun, halen yürürlüktedir!..

Uygulama 1960 Darbesi’nden Sonra Da Devam Etti…

Kendi payıma, Üniversiteye başladığı 1965’ten sonra Türkiye İşçi Partisi’ne üye olduktan sonra, yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelerin bir bakıma hem tanığı hem sanığıyım.

Bu tarihten sonra, Devlet, MHP’nin öncülüğünde oluşturulan para-militer faşist unsurları Üniversite gençliğine, işçi sınıfına, köylülere karşı kullandığı gibi; doğrudan Alevi katliamlarında da kullandı. Nitekim, 1967’de Elbistan’da, 1971’de Kırıkhan’da, 1975’te Malatya’da, 1978’de Malatya, Sivas ve Maraş’ta, 1980’de Çorum’da, 1993’te Sivas- Madımak’ta, 1995’te İstanbul- Gazi’de Aleviler’e karşı hep bu unsurlar kullanıldı. Dahası, bu katliamların birçoğu da yine CHP iktidarları döneminde gerçekleşti… Öyle ki, 2 buçuk saatte Kıbrıs’a çıkarma yapmakla övünen Başbakan Ecevit, 4 günde Maraş’a ulaşamamıştı!..

Red ve İnkârı Reddeden Bir Parti: HDP

aziz_tunc_maras_hdp_2Cumhuriyet tarihi boyunca sol eksende tabuları yıkmaya çalışan ve bir zihniyet değişimine yol açan ilk parti Türkiye İşçi Partisi olmuştu. Halklar ve inançlar üzerindeki yasakların delinmesi, tabuların yıkılması ve bir bütün olarak Parlamento’da bir zihniyet devrimine kapı açan ilk parti de Halkların Demokratik Partisi oluyor.

 

Kuşkusuz, bu haklı politikaların her platformda savunulabilmesi ise, her şeyden önce, olguların tarihsel ve ideolojik kökenlerinin bilinmesiyle mümkündür. Açıktır ki, bu da her şeyden önce toplum önderlerinin ve halkı temsil edecek politikacıların donanımına bağlıdır. Halkın kimlik sorunları ve başkaca sorunlarına çözüm üretmeye aday kişilerin, her şeyden önce temsil edecekleri toplumun yakın tarihini bilmeleri büyük önem taşımaktadır.

Kendi payıma, yazarlığımın önemli bir bölümünü de bu topraklara ve kültüre adadım. Çünkü biliyorum ki, içinden çıktığı toplumu bilmeyen bir kişi, başka toplum ve olguları da yeterince kavrayamaz. Bu anlamda, bölge tarihi ile birlikte coğrafyasına, sosyolojisine, etnolojisine, inanç kültürüne, göç hareketlerine ilişkin çalışmalar gibi; yörenin katliamlarla örülü yakın dönem acılı tarihini bilmek ve bilince çıkarmak da son derece önemlidir. İşte, bunun hem yakın tanığı ve sanığı, hem de bilince çıkaranı, bugünkü HDP Maraş Milletvekili Adayı Aziz Tunç’tur.

Aziz Tunç, gerek alan çalışmasına bağlı Maraş Kıyımı kitabı, gerekse bunun devamı ve tamamlayıcısı niteliğindeki Beni Sen Öldür/ Maraş- 78 albüm- kitabıyla Maraş bölgesinin ve tüm insanlığın en acılı katliamlarından birini görsel ürünlerle bilince çıkardı ve unutulmaz kıldı…

Geçtiğimiz yıllarda siyasal nedenlerle tutukluyken, cezaevinden sevgili kızı Burcu ile mesaj göndermişti. İlk kitabının yeni basımı için bir yazı istiyordu. Zaten, “Bir Siyaset Tarzı Olarak Alevi Katliamları”  kitabının yazarı olarak, yabancısı olmadığım ve katliam aşamasında TRT Muhabirliği görevim dolayısıyla yakından izlediğim bir katliamdı bu. Bu nedenle de, kitap hakkında yazmayı bir görev bilmiştim.

Şimdi de, bir bakıma öyle. Yakın dönemlerde bölge insanını temsil iddiasıyla CHP adına ortaya ortaya çıkan ve parlamenterlik yapanları görünce, bu daha da kaçınılmaz oluyor ve bir görev halini alıyor.

Şimdilerde aday olmadığı için ismini verme gereği duymadığım bu kişi, yasak- savma her yerde görünüp, hiçbir sorumluluğa girmeyen bir kişilikti. Hiç unutmam, birinde Parti çalışmaları çerçevesinde Almanya- Köln’deki Pazarcıklılar Derneği’nde bir toplantıya gelmiş; orada beni görünce “Aman Abi, CHP konusunda beni sıkıştırma” dedikten sonra; Kürt sorununu gündeme getiren arkadaşlara karşı da “Ben Türk ırkçılığına da, Kürt ırkçılığına da karşıyım” hezeyanını savurmuş, kimi arkadaşlardan da gerekli dersi almıştı…

İşte, “devrimci – solcu” geçinip, bu hezeyanlarda bulunanları görünce, insan HDP’nin ve Aziz Tunç gibi bölge adaylarının farkını daha iyi anlıyor…

EN SON EKLENENLER