DENİZ OSOY
Eğer yolunuz Maraş’a düşerse pirlere, türbe ve ziyaretlere uğrayın ve orada Büyük Tacım Dede, Elif Ana, Halil Baba, Heme Tazi ve binlerce piri ve ermişi yetiştiren bu topraklara yüzünüzü sürün ve orada zihninizi yeniden keşfedin, kendinizi yeniden bulun. Çünkü “siz olmasaydınız biz olamazdık” deyin. “Eğer varsa bugün inancımız sizin yol sürmenizdendir” deyin ve “varsa bugün Alevilik sizin anlam gücünüzden kaynaklıdır” deyin. “Hiç bir şey anlam gücünden daha güçlü olamaz” deyin.
Eğer yolunuz Maraş’a düşerse Hasan Ali köyüne uğrayın derim. Orada Mizgin’in ve Zerdeşt’in mezarına uğrayın derim. “Bugün varsa bir kimliğimiz ve dilimiz siz ektiniz” deyin. “Toprağınız bizim varlığımızdır” deyin. Bütün insanlar özgürlük ister ve tüm insanlar hayal kurar. Ama “Kendi istediği yol”un yolcusu olmak, herkes gibi yaşamayı reddetmek demektir. İşte Mizgin ve Zerdeşti milyonlarca insandan ayıran, bu hayalleri gerçekleştirecek gücü kendilerinde bulmalarıdır.
Yıl 1993’tü. O zamanlar böyle yaşayıp düşünen gençler tek bir şey için kaybolur, tek bir yere giderdi. Anlamamız için yeterliydi. Hasan Ali Köyünden olan Mizgin iki hafta sonra Nurhaklarda kimyasalla öldürüldü. Annesi onun yanmış kömür karası bedenini sadece çocukluk belirtisinden, üst üste yapışık olan ayak parmaklarından tanıdı ve kardeşi tam 18 yıl sonra Siirt’te öldürüldü. O gün bu gündür Babası ve kardeşleri rahat yüzü bulamayınca baba topladı çocuklarını, terk ettiler uğruna onca acıya katlandıkları yurtlarını. Hepsi, şimdi siyasi yasaklı. Ülkeleri yasaklı. Eğer seviyorsanız bu insanları Zerdeştin mezarı halen yapılmayı bekliyor. Kaldırın toprağın üzerindeki dikenleri, derim
Eğer Maraş’a yolunuz düşerse Mehmet Mengücek Mezarına uğrayın derim. Orada Cennet Anayı, Küçük Ali Tıraşı ve Maraş Katliamında öldürülen 115 canımızı anın derim. Mumlar yakın derim. Mehmet özgürlüğün bize gösterilen ve öğretilenden farklı olduğunu anlayan insanlardandı. Mehmet Mengücek Maraş katliamı esnasında köy muhtarıydı. Katliam sırasında kendisi köydedir. Maraş katliamını duyar duymaz “benim halkım katlediliyor” der ve Maraş’a koşar. Eşi ısrarla “gitme” der ve silahlarına el koyar. Ama kendisi dinlemez ve gider. Maraş katliamı sırasında mahallesini saldırganlara karşı korumak için kendini feda etmiştir. Maraş’ta katledilen, yüzlerce kurbandan bir tanesidir. Mehmet’in bir mezarı var ama Maraş katliamında öldürülen her insanımızın mezarı yok. Bu nedenle şu anda bir kısmının mezarları kaybolduğu gibi, diğerlerinin de kimin hangi mezara gömüldüğü bilinmemektedir.
Eğer Maraş’a yolunuz düşerse Mala Button köyüne uğrayın derim. Orada Üç fidana yüzünüzü sürün derim. Onlar ki, korku duvarlarını yıkarak, özgür bir inanç, özgür bir kimlik ve bir dilin özgürce yaşaması için bedenlerini ışığa, ışığı da bedenlerine dönüştürdüler. Aydınlanıyorsa şimdi eğer yüzümüz, kaynağı bu ışıktır… Fidan Doğan, Bülent Doğan ve Hüseyin Topal böyle insanlardı. Yıl 1994 6 Eylül’de TRT alt yazıyla bir haber geçer. “Terörist Elbistan’da camiye bomba koyarken Allahın takdiriyle cehennemi boyladı”. 2 gün boyunca cesedi Cami avlusunda ortaçağdaki gibi seyre açılır. Bu ceset Hüseyin Polata aitti. Elbistan’ın sokaklarında onulmaz hakaretlere maruz kaldı; dostları arkadaşları sahiplenebilecek gücü ve birlikteliği yakalayabilecek örgütlülükte değillerdi; Hüseynin Annesi Zewe onu her andığında ‘SONGUSUZUM’ der… Tam 11 yıl sonra Bülent uzun bir yürüyüşün sonunda kendi ana toprağında, sevdiği dağlarda 2005 yılında bir ihbar sonucu öldürülecekti. 2012 yılında ise Fidan Paris’te kalleş ve hain bir cellat tarafında öldürülecekti. Eğer Fidan’ın mezarına uğruyorsanız, Bülent ve Hüseyin’i unutmayın derim.
Eğer Maraş’a yolunuz düşerse Maraş’ın köylerine uğrayın derim. Köyleri güzel köylerdir. Pazarcık ovası güzel bir ovadır. Sadece Pazarcık’ı ve Maraş’ı değil, bütün çevresini besleyecek bir ovadır. Elbistan’ın köyleri de, Afşin’in köyleri de, diğer köyler de güzel köylerdir. Şimdi bu topraklar insansızlaştırılıp çorak hale getirilirken, bu topraklara yüzümüzü dönmeyip Metropollerin ve Avrupa kültürü içinde erimeyin derim. Tarihinizi bilmeden, bu coğrafyanın yetiştirdiği insanları tanımadan, özgürlüğünüzü kazanamazsınız, derim.