GÜLŞEN İŞERİ
Ne çok ölüyoruz, nefes alacak bir yer ararken bile genzimizde kan kokusu hissediyoruz, değil mi? Kalabalık yerlerde duramıyoruz, biri bize dokunsa ani bir refleks gösteriyoruz… Evlerimizden çıkarken artık akşam ne olur kimbilir diye düşünerek çıkıyoruz, ne çok ölüyoruz böyle!
Biliyorum, artık hepimiz “bir güvercin tedirginliği”nde yaşıyoruz…
Çünkü ölüyoruz!
Bu hayata tanık olanlar da var, tanıklıkları yazanlar da… Sanırım ben her iki tarafta duruyorum…
Tanığım, Küçükarmutlu’da yaşıyorum..
Tanığım, gazeteciyim ve çağına tanıklık ederek geçti 10 yılım!
Bazen Diyarbakır Lice’de Gezi sürecinde ölen Medeni Yıldırım’ın annesi Fehriye Yıldırım’la ağladım, bazen Antakya’da Ahmet Atakan’ın boş odasında anılarını konuştum, bazen de Abdullah Cömert’in, Ali İsmail Korkmaz’ın hikayelerini yazarken susmayı tercih ettim; Gezi’de öldürülen 8 gencin de tanığıyım…
Bedenine yaşı kadar kurşun sıkılan Uğur Kaymaz’ın, havan topuyla öldürülen Ceylan Önkol’un, Silvan’da öldürülen çocukların… “devlet dersi’nde öldürülen bu çocukların tanığıyım, katili biliyorum!
Cizre’de bombalanan evlerin, Cudi’de yanan dağların… Ölüleriyle uyuyan o halkın tanığıyım!
Hafızalarımızdan hiç gitmeyen 93 Sivas’ın da Gazi katliamı’nın da tanığıyım!
Ankara’da ölen 102 kişiyle aynı eylemlerde bulunduk, çoğuyla söyleşip omuzdaş olduk; yasımız da büyük acımız da…. Yasımız büyük, çaresizliği gördük, ölümleri duydukça nefessiz kaldığımız o günlerde o pankartların altında nefes alan var mı diye bakanlara tanığım! Ceset tarlasına dönen bu ülkede yaşamaktan utandırıldığımıza da tanığım!
Ankara’nın ‘kara’sı bize kaldı; “barış” yazan pankartlarda ölü taşıdık hep beraber… 9 yaşındaki Veysel’in çocuk düşünü o pankartlara sardık. Acımızı erteledik ama unutmadık!
Ölümlere alıştırıyorlar ya bizi alışmayalım…! Korku ülkesinden yas ülkesine geçtik çoktan, yasımızı unutmayalım, öfkemizi de… Çünkü bu kez bizi evlerimizde bir bir infaz ediyorlar; bu infazların da tanığıyım!
BAŞIMIZA DAYANAN SİLAH, DİLEK’İ GÖĞSÜNDEN VURDU
Küçükarmutlu’da yaşayan biri olarak da tanığım ve katili tanıyorum! 20 Temmuz 1990 yılında gecekondu yıkımı sırasında polisler tarafından öldürülen amcam Hüsnü İşeri’nin tanığıyım; 17 Kasım 1992 yılında polis panzerinin altında kalan 7 yaşındaki Sevcan Yavuz’un da tanığıyım… Yedi yaşında düşleri ve umutları panzerin altında kalan Sevcan’ın… Bu ülkede hiç büyümeyen çocukların…
Tanığım; Ölüm oruçlarında dirhem dirhem eriyen onlarca kişinin de… Dönemin Emniyet Müdürü Hüseyin Özdemir “Küçükarmutlu’yu süt liman yapacağız” diyerek evleri ateşe verdiğinde de… Tanığım ve katili tanıyorum!
Koca bir yas evi oldu Türkiye… Bu yas evinin bir noktasında da ben varım, yıllarca kentsel dönüşüme direnen Küçükarmutlu’da ölümlere de tanığım, kayıplara da! Tek göz odaların üzerimize yıkılmasını da…
BİZZAT TANIĞIM
Henüz bir ay evvel Küçükarmutlu’daki evleri “birini arıyoruz” gerekçesiyle kapıları kırıp basarak, hepimizi yeri yatırıp başımıza silah dayayanların bizzat tanığıyım… Ölümle tehdit edilerek tutanak tutanlara, “tutanak eksik” dediğimde üzerime yürüyen özel harekatçıya da tanığım…
İnfaz edileceğimizi düşünerek geçirdiğimiz bir saat boyunca mahalleyi ablukaya alanları, hepimizi çaresiz bırakanları, mahalleliyi çaresiz bırakıp ışıklarını söndürtenleri, kapı komşularımızın kapılarına timler dikip dışarı çıkmalarına engel olan ve çıktıkları takdirde öldürülmekle tehdit edenleri biliyorum… Biliyorum çünkü o korku dolu dakikaları yaşayan bizdik! “Buraya kadarmış” duygusunu yaşatanlara tanığım! Bize o duyguyu yaşatanların “ölüm timi” olduğunu biliyorum!
“Gazetecinin evine polis baskını” haberi geçildiğinde “abartıyorsun” demişlerdi… Oysa dedim ki, bir daha ki gelişlerinde daha kötü olacak, o söylemlerimde bunu dile getirdim, nitekim oldu da! Başımıza silah dayanan o günden bir ay sonra Dilek Doğan’ın evini basanlar bu kez Dilek’in göğsüne kurşunu sıktılar, başımıza dayanan silah Dilek’in göğsünü hedef aldı! Tanığım!
DİLEK ‘DEVLET ELİ’YLE VURULDU
Bugün iktidar ‘beyaz toroslarla’ tehdit ediyor bizi… Küçükarmutlu’dan da çok beyaz toros geçti. Üzerimize sürülen beyaz toroslara da, gece yarıları “kurtarın beni, polis kaçırıyor” seslerine de tanığım!
O gün sessiz sedasız gibi görünen katliamlar bugün pervasızca yapılıyor… Dilek “devlet eli’yle vuruldu, yaşama tutunmaya çalışıyor ve 23 yaşında… Roboski, Reyhanlı, Suruç, Ankara… Toplu katliamların ardından infazlara kadar giden yol burası! Failler belliyken gizlilik kararıyla kararttıkları vicdanlardan bir şey beklemiyoruz….
Küçükarmutlu, Okmeydanı, Gazi mahallesi… Katliamların faillerini bulmak yerine mahalle baskınıyla delil karartılan ülkem, gizlilik kararı çıkartılıp katilleri koruyan, “ya sev ya terk et”e zorlanan ülkem, bir mafya reisine “oluk oluk kan akacak” diye miting düzenleten ülkem… Aklımızla, vicdanımızla alay edenlere tanığım!
Unutturmak istiyor bize katilleri, unutmuyoruz, çünkü tanığız ve katili biliyoruz!
AYNI MAHALLENİN ÇOCUKLARIYDIK!
Dilek vurulmadan bir hafta evvel karşılaşmıştım, Küçükarmutlu, karakolun hemen orada… TOMA’nın önünden geçerken ikimizde bir birimize baktık, sonra gülümsedik… Şimdi bende sadece gülümsemesi kaldı…
Maraş-Elbistanlı, Kürt ve Alevi Dilek… Aynı mahallenin çocuklarıydık… Acımız da sevincimiz de ortaktı.
91 yılında Maraş’tan zorunlu göçle gelmişlerdi Küçükarmutlu’ya… Dilek’in babası Metin Doğan elektrik tesisatçılığının yanı sıra inşaat işçiliği de yapıyordu… Mahallede kimin elektrikle ilgili sorunu varsa onların yanında olur, elinden her iş gelir, her işe koşardı… Anne Aysel Doğan ise tıpkı Küçükarmutlu’da yaşayan kadınlar gibi dişiyle tırnağıyla yaptıkları gecekonduda yaşam mücadelesi veren emekçi bir kadın… Ve abileri, Emrah, Mazlum, Erhan, Mehmet… Erhan’la Mehmet evli. Gecekondu olan evlerinde 5 kişi yaşıyorlar.
Dilek ailenin tek kızı… Liseden sonra okumadı aileye katkı sunmak için. Nişantaşı’nda bir mağaza da çalışıyordu, ailesine düşkün, işle ev arasında mekik dokuyordu… Tatil günlerinde kendiyle vakit geçirmekten hoşlanırdı, kitap okurdu çoğu kez… Bir sonraki gün tatilin keyfini çıkartacaktı ki onu sabaha karşı vurdular, ailenin gözleri önünde! Annesinin gözü önünde yere yığıldı Dilek!
Anne Aysel Doğan ısrarla vuran polisi tarif ediyordu; “50-55 yaşlarında…” Polisi araştıracaklarına ölüme direnen Dilek’i vurduktan sonra Dilek’e soruşturma açacak kadar pervasızlığa da tanığım…
ÖFKEMİZ DE YASIMIZ DA BÜYÜK
Artık sözümüz kalmadı… Dilek’ten gelecek bir umut ışığına, hastane kapısında bekleyenlere, bu acıyla başedemeyecek kadar yorgun ailesine tanığım! Baba Metin Doğan, anne Aysel Doğan hastane kapısında küçük bir umut bekliyor. Biz bu acılara ve bekleyişlere çok tanıklık ettik! Yüreğimiz ağzımızda bekledik sevdiklerimizi, “yaşayacak” sözünü duymak için doktorlardan…
Hastane köşelerine ilişmiş yüreklere, Berkin’de de tanıktık… 269 gün bekledik, bekledik… Sahi, Berkin Elvan’ın annesini mitinglerde yuhalatanlar da bunlar değil miydi? Bugünde Dilek’in ailesine “terörist zaten” diyenler de aynı zihninin ürünü… Tanığız ve unutmayacağız…
Dilek şimdi Okmeydanı hastanesinde yaşamla ölüm arasında ince bir çizgide.
Artık takatimiz kalmadı! Bir ölümü daha taşıyamayacak kadar öfkemiz de yasımız da büyük!
insanhaber