Paris’teki son saldırıyla bir kez daha, IŞİD ve zihniyetinin nasıl bir tehdit oluşturduğunu gördük. IŞİD, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Ankara, Beyrut ve Paris katliamları yapılış biçimi itibariyle, hedef aldığı sivil ve savunmasız insanları katlediş yöntemiyle nasıl bir vahşet üretebileceğini herkese gösterdi.
IŞİD’in bugüne kadar yaptıkları açık bir şekilde ortada iken ve bu kadar aleni katliamcı bir ağa sahipken, Türkiye’de bazı kesimlerin katliamları alkışlayan tavırları artık IŞİD’in ne kadar derinlemesine içimizde olduğuna işaret etmektedir. IŞİD için kim ne derse desin görünen o ki ülkemizde ciddi bir desteğe örgütlenmeye kavuşmuş bulunuyor.
Ankara Katliamı’ndan sonra Konya’daki milli maçta katledilenler için saygı duruşunu ıslıklarla protesto edenler, katillere alkış tutanlar, Paris Katliamı’ndan sonra aynı tavrı İstanbul’da çekinmeden sergilemişlerdir. Bu da gösteriyor ki Türkiye’de IŞİD yapılanması, katliamları ve zihniyeti yaşama alanı bulmaktadır.
Türkiye’de IŞİD saldırılarının Kürtleri, Alevileri ve solcuları hedef alan saldırıları bilinmektedir. Bu saldırılarda iktidar başta olmak üzere, etrafında toparlanmış yapılar tarafında desteklenerek kamuoyu da bunun içine çekilerek, Türkiye açısından nerdeyse stratejik bir durum almış bulunmaktadır. Coğrafyamızda IŞİD’in hedefindeki kesimler saldırıya maruz kalan bölgeler incelendiğinde görülecektir ki bu kesimler aynı zamanda iktidarında hedefi konumundadır. İktidarın Kürtleri hedef alan, Alevileri hedef alan, sol ve sosyalistleri hedef alan yapılanması, bakış açısı IŞİD ile aynıdır.
“Kobanê düştü düşecek” diyen ve bu söylemiyle IŞİD’in “zaferine ortak olmak isteyen” anlayış kindar bir neslin Türkiye’de yetişmesine vesile olmuştur. Ölüme, katliamlara bu kadar saygısızca yaklaşan bir topluluk görülmemiştir. Cenazelere yapılan saygısızlık, din ve vicdanın ötesinde, ölülerin dahi cezalandırılması mantığı artık günlük hayatımızın bir parçası haline getirilmiştir. Sadece politik ortamda değil, yaşamın tüm alanlarında tahammülsüz, kindar bir hayat örülmeye başlamıştır.
Türkiye toplumu kadın cinayetleri, trafikteki tartışmalarda cinayete uzanan olaylarıyla, ölümle biten sokak tartışmaları ile artık cinnet geçirmiş bir topluluğa dönüştürülmüştür.
Kimsenin sorumluluk üstlenmediği bu durum giderek bir iç savaşında habercisi olmaktadır.
Evde didişenler, yolda didişenler, sokakta didişenler, köy, kasaba ve şehirlerde didişenler kaba kuvvetin hakim olduğu bir düzeni de örgütlemektedirler. Diktatörlerin doğuşunu besleyecek savaşı örgütleyecek tüm koşullar artık Türkiye için mevcuttur. Zaten günlerdir Kürt bölgelerinde uçaklar, savunmakla sorumlu oldukları “kendi topraklarını” kasabaları ve köylerini vuracak duruma gelmiştir.
Halkı korumakla görevli olan “güvenlik güçleri” yıllardır sivil ölümlere imza atmaktadır. Medyaya yansıdığı gibi öldürenler, öldürülenleri zırhlı araçlar arkasında yerlerde sürüklenmekte, yakmakta, yakılan ve öldürülen insanlar üzerinde halaylar çekip, IŞİD gibi tekbir getirip, zafer kutlamaları yapılmaktadır.
Ülkemizde artık herkes tehdit altındadır. En son Alevi kurum başkanlarına Ankara emniyetinden gönderilen uyarı yazısı bunun başka bir örneğidir. Bu ülkede Kürtler, Aleviler ve solcular istenmemektedir. Bu ülkenin ötekileri için öngörülen tek şey ölüm ve göç olmuştur. Şimdi bizim topraklarımızda ölüm ve göç dayatılmaktadır. Ölüm her gün Kürtleri hedef almaktadır. Alevileri de köylerinde kalan son kesimlere de göç dayatılmaktadır. Korku dayatılmaktadır. Klasik yöntem olan devşirmecilik bu noktada devreye girmektedir. Türk milliyetçiliği ve gericiliğinin temel unsuru devşirmelerden oluşmaktadır. Bugün bunun için Suriye’den göç ettirilmiş yüz binlerce kişi Türkiye’nin bu anlamdaki demografik yapısını değiştirmek için uygun bir zemin sunmaktadır. Mantık ve uygulama itibarıyla iktidarın öngördüğü durum bunu hissettirmektedir.
Görünen o ki tüm kesimler gibi Aleviler de kendilerini savunacak bir özyönetime özsavunmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Bu anlamda tüm Alevilerin özgürlük barış ve demokrasi cephesinde yerlerini almaları hayati bir önem taşımaktadır. IŞİD ve onun zihniyeti bizden uzakta değildir. Kendimizi savunacak mekanizmalara artık ihtiyacımız vardır.