ÜMİT AĞGÜL
TC’nin Alevilere yönelik ayırımcı zihniyeti ve yaklaşımı, artık bilinmeyen bir durum değil. Bu konu gerek zorunlu din dersleri ile gerekse Cemevi’nin ibadethane olarak kabul edilmemesi ile sık sık gündeme geliyor. Ayrıca zaman zaman Alevilerin evlerinin işaretlendiği ve özellikle her yıl Ramazan’da kimi kasaba, mahalle ve köylerde Alevilere yönelik saldırıların arttığı da biliniyor.
Son günlerde Alevilere yönelik ayırımcılık yeniden gündeme geldi. Buna neden olansa, devletin ve AKP’nin Kürt meselesinin çözümüne yanaşmaması ve çatışmasızlık sürecini sonlandırarak savaşı seçmesi sonucu, askerlik yaparken yaşamını yitiren Alevi gençlerin cenaze törenlerine yönelik devletin resmi ve inkârcı tutumu oldu.
Dolayısıyla mülki ve askeri erkânın cemevlerinde düzenlenen cenaze törenlerine katılmayıp, bunun yerine camilerde ya da kaymakamlık binaları önünde ikinci bir tören düzenleme talepleri ve uygulamaları, Alevilere yönelik ayırımcılığın apaçık bir ispatıdır.
Halk çocuklarının zorla askere alınması zaten ciddi bir sorundur. Fakat devletin yarattığı çelişkiler nedeniyle bir de bu zorunlu askerlik sırasında ölmeleri, ölümlerinin de mezhepçi ve inkârcı politikalara malzeme edilmesi, faşizmin tahammül edilemez yüzünü bir kez daha hepimize gösterdi.
Bu ülkede Aleviler, ilkokuldan başlayarak zamanla her türlü resmi kurumda dışlanmaya maruz kalıyor ve varlıklarının hor görülmesi gerçeği ile yaşıyorlar. Bununla birlikte “resmi hizmet” sonucu yaşamlarını yitirmeleri de Alevi/Kızılbaş kimliklerinin inkâr edilmesini engellemiyor. Son yolculuklarına devletin “resmi” dini mekânından, “resmi” din görevlisinin, “resmi” dini ritüellerle uğurlanmasında da herhangi bir sakınca görülmüyor.
Fakat Aleviler için durum ne yazık ki bunlarla sınırlı değil.
Örneğin ekmek almak için evden çıktıklarında -sırf Alevi mahallesinde yaşadığı için- başından gaz fişeği vurulabilirler. Ya da Cemevi bahçesinde bulundukları sırada bir polis kurşunu ile kolayca öldürülebilirler. Bazen de Cemevi’nden cenazelerini kaldırmaları, illegal örgütlerin propaganda(!) yapmalarına sebep olabileceği gerekçesi ile yine polisin vahşi saldırısı ile engellenmek istenebilir. Söz konuş Alevileri olunca, bunların hiçbirinde bir sakınca yoktur! Hatta ülkenin Başbakanı veya Cumhurbaşkanı tarafından inancına, kültürüne ve ibadethanesine hakaretler edilebilir ve küçümsenebilirler!
Aslında bu yaşananların esas nedeni, 1923’ten bu yana devlet eliyle uygulanan inkârcı ve asimilasyoncu politikaların dayandığı ve devletin bütün kurumlarında da egemen olan mezhepçi zihniyettir. Elbette Sünni/Hanefi olmayanlara yönelik bölücü pratikler ve dahası inançsal ve kültürel asimilasyon, bugüne kadar laiklik(!) adı altında yapılarak gözlerden uzak tutulmaya çalışıldı. AKP’nin bugün yaptığıysa, bu güdük laiklik uygulamasını terk ederek, Osmanlı’dan miras alınan Kızılbaş nefretini TC’de yerli yerine oturtma çabasıdır.
Son olarak şu noktaya da değinmek gerekiyor.
Zorunlu askerlik sırasında ölen Alevilerin cenazeleri elbette Cemevi’nden kaldırılmaya devam edecektir. Devletin askeri ve mülki heyetinin Cemevi’ndeki cenaze törenlerine katılmamaları, işleyişinde yer aldıkları ve bir parçası oldukları TC’nin, Alevilerin varlığını yok sayan yaklaşımlarından ayrı olarak ele alınamaz. Kaldı ki sergiledikleri tarihsel pratik de bunu ispat ediyor. Dolayısıyla TSK’nin artan tepkiler sonucu orduda herhangi bir ayırım olmadığına ve herkesin “Mehmetçik” olduğuna dair bir açıklama yapmak zorunda kalması, günü kurtarmaya dönük bir hamlenin ötesinde bir anlam taşımıyor.
Aslında mesele gayet basit.
Devlet yetkilileri ölen bir askerin cenazesi nereden kaldırılıyorsa, orada hazır bulunmalıdır. Fakat Sünni olmayanların cenazesinin nereden kaldırılacağına, emir vererek müdahale etmeleri ciddi bir problemin varlığına işaret ediyor. Hele hele bir Alevi’nin son yolculuğuna nasıl uğurlanacağına dair, devlet temsilcilerinin kendilerinde karar verme haklarını görmeleri Alevilerin varoluşlarına ve hatta ölümlerine yönelik resmi tutumu tümüyle aşikâr kılıyor. Cemevi artık temel bir insan hakkının nasıl ihlal edildiğinin apaçık bir deliline dönüşmüştür.
Dolayısıyla Alevilerin, askeri ve mülki heyetin kendi ölen gençlerinin cenazeleri için mutlaka Cemevi’nde hazır bulunmalarına dair bir isteklerinin olduğu sanılmasın. Zira Cemevi’nde görülmek istenecek en son kişiler devlet yetkilileridir!
Aşk ile Dem ile Cem ile.
radikal blog