HÜSEYİN ALİ
Türk devleti muhaliflerini ezmek için her zaman yalnızlaştırma politikası izlemiştir. Özellikle Kürtleri içeride ve dışarıda yalnızlaştırıp ezme ve kontrol etmeyi temel politika haline getirmiştir. İç ve dış politikasını esas olarak bu temelde oluşturmuştur. Cumhuriyet kuruluşunda Kürtleri, sosyalistler ve siyasal İslamcıları dışlamıştı. Ancak Kürtler 1980 öncesi önemli bir örgütlenme ve mücadele içine girince 12 Eylül’le birlikte siyasal İslam sistem içine alınıp Kürtleri ve sosyalistleri ezme politikasına yönelmişlerdir. AKP’nin sistem içine alınması da Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmede kullanmak için gerçekleştirilmiştir.
Türk devletinin Kürtleri yalnızlaştırıp ezmek için kullandığı bir yol da Kürtleri kendi içinde bölmek olmuştur. Kürtler içindeki inanç farklılığını kullanmak bunların başında gelmiştir. Dimilkî-Kurmanc ayırımı yapsa da bu inanç ayırımı kadar tutmamıştır. Kürt halkının mücadelesiyle birlikte Türk devleti bu ayırımı daha fazla geliştirmek istese de istediği sonucu alamamıştır. Türk devleti özellikle Alevi Kürtleri diğer Kürtlerden koparmak ve üzerinde özel savaş yürütmek yanında hem topraklarından göçertmek hem de Türkleştirmek politikalarını yoğun biçimde yürütmüştür. Ancak PKK kuruluşundan itibaren bu oyunu bozmak için Alevi Kürtler içinde çalışma gerçekleştirmiştir. PKK çalışmasıyla Alevi ve Sünni Kürtleri birbirine karşı çıkarma politikasını önemli oranda boşa çıkarmıştır. Alevi Kürtlerin mücadeleye aktif katılımını sağlayarak Türkleştirme politikasına da büyük bir darbe vurmuştur. PKK mücadelesiyle sadece Alevi Kürtler içinde değil, Alevi Türkler içinde de özgürlük mücadelesinin tanınmasını sağlamıştır.
Bugün gelinen aşamada Alevilerin hem demokrasi mücadelesine daha aktif katılmaları, hem de Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle dayanışmaları artmıştır. Kobanê Direnişi’nde bu dayanışma daha somutlaşmış ve boyutlanmıştır. Kobanê Direnişi’nin zaferinde Alevilerin desteğinin de önemli bir payı olmuştur. Başından sonuna kadar Kobanê Direnişi’ne desteklerini sürdürmüşlerdir. Hem de Kürt-Türk ayırımı olmadan tüm Aleviler bu dayanışma ve desteğin içinde olmuşlardır. Aleviler şimdi de Cizre, Sûr, Silopi, Nusaybin, Kerboran ve Gever’de süren direnişlerde dayanışma içindedirler. Alevi kurumlarının en büyük çatı örgütü olan Alevi Bektaşi Federasyonu başta olmak üzere demokratik Alevi dernekleri ve diğer Alevi kurumları da Kürt halkının mücadelesiyle dayanışma içindedirler. Bu dayanışma ve destek gerçekten de çok anlamlıdır. Türk devletinin Kürtleri Alevi-Sünni olarak bölüp yalnızlaştırma politikasına büyük darbe olmaktadır. Bu derneklerin tutumu tabii ki Alevi toplumunun tutumu olarak görülmelidir.
Aleviler Kürt halkının mücadelesinin aynı zamanda Aleviler açısından da bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi olduğunu çok iyi anlamışlardır. Bu nedenle Kürtlerin özgürlük mücadelesine sahiplenmek kendi özgür ve demokratik yaşamlarını sahiplenme olmaktadır. Zaten gelinen aşamada Kürtlerin özgürlüğü temelinde radikal bir demokratikleşme gerçekleşmezse Alevilerin sorunlarının da köklü çözülmesi zor gözükmektedir.
Son zamanlarda devlet ve hükümet Aleviler üzerinde yeni oyunlar peşindedir. Aslında Aleviler ve Kürtlerin demokrasi mücadelesinde ortaklaştıklarını görerek bunu parçalamak istiyorlar. AKP hükümetinin son zamanlarda Aleviler ve cemevleriyle ilgili yeni girişimleri esas olarak Alevilerin Kürtlerle ortaklaşmasını önlemeye yöneliktir. Ancak köklü bir zihniyet değişikliği olmadığında Alevilerin sorunlarını çözecek bir adım da atamıyorlar. Alevileri oyalamak, aldatmak, hatta bölmek için girişimlerde bulunuyorlar.
Cemevlerini İrfan evleri adı altında bir hukuki statüye kavuşturma çabaları gerçekten de bir skandaldır. Aslında Alevilere hakaret yapılmaktadır. Cemevini ibadet yeri olarak kabul etmemek için bin dereden su getiriyorlar, demagoji yapıyorlar. Aslında sorunu çözmek istiyorum derken bile gerçek yüzlerini açığa vuruyorlar. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı, cemevleri ibadet yeri olamaz diyerek tutumunu ortaya koymuştur. Utanmadan bir inancın ibadet yerinin neresi olup olmadığına karar verebiliyorlar. İrfan evleri ya da başka yaklaşımlarla Alevileri asimile etmekten vazgeçmediklerini ortaya koymaktadırlar.
Birkaç cümleyle sorun çözülebilecekken bunu yapmıyorlar. Bunu da bilerek yapmıyorlar. “Aleviler Türkiye’de bir inanç topluluğudur. İbadet yerleri de Cemevleridir” diyemiyorlar. Kendileri nasıl görmek istiyorlarsa Alevileri öyle tanımlamak istiyorlar. Aleviler kesinlikle bu tuzağa düşmemelidir. Kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa öyle görülmelerini istemelidir. Asimilasyona boşluk bırakacak hiçbir tanım ve ifadeyi kabul etmemelidirler. Çünkü AKP hükümeti Alevileri yeni koşullarda asimile etme politikası izlemektedir. Kürtlere karşı izlenen politikanın farklı bir biçimi Alevilere yönelik kullanılmaktadır.
Bazı Alevilere amiyane deyimle biraz ot uzatıp asimilasyon boyunduruğuna sokmak istiyorlar. Dedelere maaş ve benzeri şeylerin zaten kabul edilmesi mümkün değildir. Hatta en şiddetli karşı çıkılması gereken şeyler bu tür maddi tekliflerdir. Alevilerin varlığı olduğu gibi kabul edilip inancını ve ibadetini sürdürme özgürlüğü tanınırsa sonrasını Alevi toplumu kendi içinde çözer. Aslında devlet ve hükümetlerin şu bu hakkı tanıyorum demesinin hiçbir anlamı yoktur. Tam demokratikleşme ve özgürleşme olmadan hiçbir hakkın güvencesi de olamaz. Bu açıdan tam demokratikleşmeyle bu hakların tanınmasının iç içe ele alınması şarttır. Ancak bu yaklaşımla Kürtlerin, Alevilerin ve tüm toplumların sorunları çözülür.
özgür gündem