Alevi hareketi, bir yol ayrımına daha geldi. Zalimin zulmünün en derinden yaşatıldığı, korkunun ve teslimiyetin dayatıldığı, ihanetin örgütlendirildiği, buna karşı direnişin ve kahramanlığın destanının yazıldığı, Kerbela günleri gibi.
İşte o günde saraylar kurup içinde sefa edenler, Yezit Bin Muaviye şahsında, insani değerleri hiçleştirerek, iktidarın gözleri kör eden hırsı etrafında toplanan çıkar çevreleriyle birlikte zulmü örgütlediler.
Buna karşı direniş bayrağını, mazlumun emeğini, hakkını şehitlerin şahı, Hüseyin omuzladı. İktidarın sunduğu tüm nimetleri geri çevirerek, binlerce kişilik zulüm ordularına bir avuç inanan ile karşı koydu. Her şart altında direnmenin resmini, teslim olmayan inancın temsiliyetini, Kobanê’ye, Sur’a, Cizre’ye miras bıraktı. Onu yendiklerini sananlar, tarihin en büyük yenilgisini yaşadı. 1400 yıldır Hüseyin’e gülbankler, dualar, mersiyeler düzülüp, ismi dilden dile, nesilden nesile yaşarken, zulmün temsilcilerinin bu dünya üzerinde bir mezar taşları dahi kalmadı.
Ve gafleti yaşayanlar; onlar ki Zeyneb’in beddualarıyla lanetlendi. Yüzlerce yıldır bedenlerinde kan kalmayıncaya kadar kendilerini dövmektedirler. İhanetin, iktidardan pay almak için sessizliğin bedelini ödemektedirler.
İçinden geçtiğimiz günler bizleri böylesine tarihi bir süreçle kesiştirmiştir. Ya Yezit’in, ya Hüseyin’in, ya da Küfelilerin yanında yer alacağız.
Ülkemizin her yerini şiddet sarmalamış bulunuyor. Her gün linç, tutuklama ve ölüm haberleriyle uyanıyoruz. Resmi açıklamaların gölgesinde ölümleri kanıksayan bir tempoda yaşıyoruz. Kelimeler içinde bulunduğumuz durumu izahata yetmiyor.
Kim nereden hangi cepheden olursa olsun sesini çıkaran, görüşünü söyleyen tüm kesimler üzerinde devlet terörü esiyor. Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Asuri, Ermeni fark etmiyor. Herkes suçlular potası içerisinde tek kişilik iktidar sevdası için saldırıya maruz kalıyor. Devletin tüm imkanları şahsi hırsın bir aleti haline geliyor.
Sokakta halka yapılan zulümden, medyada nasibini en sert şekilde alıyor. Medya kuruluşu çalışanları sokak ortasında mafyaya dövdürülüyor. Irkçı faşist gerekçelere sığınılarak davalar açılıyor. Tutuklamalar yapılıyor. Yetmiyor, farklı cepheden muhaliflerin TV kanaları başta olmak üzere gazeteleri kapatılıyor. Hukuksuzluk temel bir davranış biçimi haline geliyor. Dün İMC Tv, Bugün Tv, Samanyolu, Gün Tv şahsında yaşatılanlarla, Zaman, Cumhuriyet Gazetesine yaşatılanlar bir bütün parçaları olmaktan öteye gitmiyor.
Kanunsuzluğun hakim kılındığı ortamın doğurduğu sonuçlara korkarak bakıyoruz. İnsanlarımız diri diri yakılıyor. Gencecik çocuklar öldürülüyor. Cesetlerimiz sokak ortasında çırılçıplak soyularak teşhir ediliyor.
Korkutarak teslim almak isteyen zihniyete karşı, her kesimden demokrasi güçlerinin yan yana gelerek durması, Alevilerinde bu duruşun Hüseyin’i çimentosu olması artık hayati bir anlam ifade etmektedir. Farklılıkları zenginlik olarak gören, zenginliğimizi geleceğimizin teminatı haline getirmek isteyenlerin birlikte dayanışma içine girmesi acil bir görevdir. İktidarın dayattığı ve haramdan pay almak üzerine ürettiği siyasetin karşısında durmak, Alevi olmaktır. İnsan olmaktır.
Bu anlamda biz Aleviler, bize, Kürtlere, demokrasi güçlerine, medyaya yapılan hukuksuz saldırılara karşı daha çok sesimizi çıkarmalıyız. Demokrasiye ve birlikte yaşama kültürüne yönelik saldırılara dur demek için tereddütsüz birlikten, birlikte mücadele cephesinden yana tavrımızı koymalıyız. Zalimin zulmünün tavan yaptığı günümüzde, nasıl bir yol alacağımıza tüm kurumlarımızla yan yana gelerek karar vermeliyiz.
Her zamankinden daha çok ortaklaşmaya, birlikte hareket etmeye ihtiyacımız var. Yezit düzenin bizleri bir birimizin karşısına çıkarmak suretiyle bizleri bölmesine, ayrıştırmasına müsamaha göstermemeliyiz. Onun için, kongreleri olan kurumlarımızın yapacağı en temel şey, tüm farklılıklara rağmen, yan yana gelerek ortak yönetimler oluşturmak olmalıdır. Tüm kesimden temsilcilerin, grupların, şahısların, fikirlerin yer aldığı yönetimler oluşturmak suretiyle birliğimizi güçlendirmeliyiz.
Kerbela gibi olmalıyız. Olanlara eyvallah..