Erdoğan tehditte sınır tanımıyor

MHP lideri geçtiğimiz gün Nusaybin ile ilgili yaptığı bir açıklamada “taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayın” diye kükredi. 6 Nisan tarihinde ise Erdoğan yine muhtarlarla birlikte yaptığı saray toplantısında “Türkiye’de yaşayan herkesin ‘Türk milleti mensubu’ olduğunu ileri sürerek, Kürdistan’da Nusaybin başta olmak üzere, direnişin sürdüğü yerlerin ‘boşaltılıp binaların uzaktan bombardımanla yıkılabileceğini’ söyledi. Erdoğan’ın her iki söyleminin de MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ‘iç savaş kışkırtıcısı ve ırkçı’ söylemleriyle birebir örtüşmesi, Erdoğan-MHP ittifakının açık işareti olarak görülüyor.

Erdoğan coştukça coşuyor, düne kadar “Kürt gerçeğini” kabul eden, çözüm masaları kuran Erdoğan, şimdi iktidarda kalmak için uzlaştığı ordu ile birlikte olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışıyor. Tekçi cumhuriyet zihniyetine bağlılıkta kusur etmiyor.

“Tek vatan diyoruz, bu ülkede 79 milyon insan var.” diye konuşan Erdoğan “Ben Kürdüm, ama ben Türk milletindenim, Boşnak’ım ama ben Türk milletindenim. Böyle denmeli. Tek vatan, bu vatanda kimse operasyona kalkışmasın, kalkışırlarsa şu anda ödedikleri bedelin kat be kat fazlasını ödeyecekler, bunu herkes kabullenecek. Biri çıkmış paralel, öteki çıkmış bilmem ne devleti. Türkiye Cumhuriyeti olarak ya varsın ya yoksun, bu olay böyle. Hep birlikte Türkiye olarak hedeflerimize ulaşacağız, onun için parçalanmayacağız. Birbirimizi Allah için seveceğiz, birilerine prim vermeyeceğiz” diye devam etti.

Hızını alamaya sultan çok sayıda asker kayıplarının önlenmesi için; “gerekiyorsa operasyon yürütülen yerlerin tamamen boşaltılması, kullanılamaz hale gelmiş binaların uzaktan yıkılması yoluna gidilebilir.” talimatı verdi.

Erdoğan tek kişilik iktidarı ile aslında AKP’den daha çok MHP zihniyetine yakın duruyor. Artık tekçi cumhuriyetçilerin çizgisi ortaktır. CHP’nin başına bela olmuş ulusalcılar, Vatanperver Doğu ve avenesi, MHP ve AKP’liler omuz omuza Kürt halkına, Alevilere, devrimcilere, emekçilere “teröre” karşı mücadele adı altında soykırım uygulamada ittifak içindeler.

Erdoğan artık geçmişte gizlediği İslamo faşist programını uygulamaya sokmuş görünüyor. Türk ırkçılığında MHP’yi sollamış bulunmaktadır. Bu zihniyet ile nereye varmak istediğini kestirmek zor olsa da, kendince kurduğu sisteme engel olarak gördüğü Kürt halkını, demokratik-devrimci örgütlenmeleri ve Alevileri tehlike olmaktan çıkarmayı amaçladığı aşikardır.

Siyasetten nasibini almış herkes bilir ki bir ülkede farklı anlayışlar, farklı ideolojik akımlar, ulusal, sınıfsal, inançsal örgütlenmeler olacaktır. Ancak sarayın sultanı hiçbir farklılığa tahammül edememektedir. Kendisi gibi düşünmeyenleri yok etmeyi kendine hak saymaktadır.

Kürt şehirlerini yok etme talimatı verirken sığındığı argümanlar da giderek renklilik gösteriyor. Efendileri “daha çok şehit vermemek için önce kentleri boşaltın, sonra da uzaktan yıkın,  zaten buraların alt yapısı yok daha iyisini kurmak için zaten yıkılmalıdır” emri veriyor. Burada duramıyor, geçtiğimiz günlerde şöyle diyor; “gerekirse teröre destek verenler vatandaşlıktan çıkarılır.”

Kimlerin teröre destek verdiğini zaten kendileri belirlediğine göre, herhalde Erdoğan, tüm AKP muhaliflerini vatandaşlıktan atar ve tekçi devletin tepesinde ölünceye kadar kalır. Zaten amaçta budur ve diktatörlük özlemlileri için; amaca giden yolda her türlü uygulama, insani olsun olmasın, silahlı veya silahsız olsun, toplu katliam veya kültürel soykırım olsun, demokrasi olsun, faşizm olsun mubahtır.

14 yıla yaklaşan AKP iktidarları süresinde Erdoğan, gün oldu en ileri demokrat oldu, gün oldu Kürt kimliğini tanıdı, gün oldu Dersim katliamı için devlet özür dilemelidir dedi.  Anlaşılan o ki, bütün bunlar amaca giden yolda araç olsun diye söylendi.

Erdoğan Kürt sorununu çözme oyununun kendisine artı getirmediğini gördüğü 7 Haziran seçimlerinde yaşadığı yenilgiden sonra bütün bu söylediklerini unuttu. Bugüne kadar yaptıklarının yanına kar kalmayacağını, iktidarı kaybettiğinde başına gelebilecek olanları bildiği için, kurulabilecek bir koalisyon hükümetini engelleyerek bir erken seçime yol açtı ve aynı anda Kürdistan’da toplu bir imha savaşı başlattı.

Geldiğimiz noktada artık savaşı başlatmanın sebepleri yerine tartışılması gereken, yapılan tahribattır, soykırımdır, zihinlerde bir arada yaşamanın ortadan kalkmasıdır. Artık gelinen noktada Kürt-Türk kardeştir, bin yıllık birliğimizi kimse bozamaz söylemleri anlamını yitirmiştir.

Erdoğan iktidarını sürdürmenin biricik yolu olarak korku toplumu yaratmayı ve bu vesileyle toplumsal biatı dayatıyor. Konuşurken artık bin yıllık kardeşlik edebiyatı yerine,  “başkaldırarak bir şeyler elde etmeyi düşünenler bu toprakların altına baksınlar, kendileri gibi hak isteyenleri göreceklerdir” diyor.

Geçmişte yapılan zulümleri kutsayarak, ötekileştirilenlere karşı tarihte uygulanan zulmü örnek göstererek toplumsal korku psikolojisi yaratmaya çalışıyor.

Erdoğan’a hatırlatmak isteriz, sende dön tarihe bak senin gibi ali kıran baş kesenlerin esemesi bile okunmazken, zulüm yapanlara başkaldıranlar kahraman olarak yüreklerde, beyinlerde yaşamaya devam ediyor.

Bu durumu gördüğümüz halde itiraz edilemezse, onların yarattığı sahte gündemlerin yerine halkların çıkarına doğru gündemler yaratılamazsa, topyekün bir yıkım savaşı yürüten AKP iktidarına karşı topyekün bir direniş cephesi örülemezse, Erdoğan’ın diktatörlük yolunda hızla ilerlemesine engel olunamaz.

Erdoğan 1 Kasım’da Devlet Bahçeli sayesinde güçlenerek çıktı.  Şimdi de Kürdistan’da yürüttüğü yıkım savaşında tam desteğini almış görünüyor. Halklara ve ezilen tüm kesimlere karşı yeni bir Milliyetçi Cephe kurulmuş görünüyor. Bize düşen bu gerici, faşist halk düşmanı cepheye karşı yeni bir Direniş Cephesi kurmaktır.

Başını HDP ve CHP’nin çektiği devrimci, demokrat, sosyal demokrat, Türk, Kürt, Alevi, Roman, Ermeni, Asuri örgütlenmeler, örgüt hesaplarını bir kenara bırakarak, arkalarına tüm ötekileştirilen toplumsal kesimleri, sivil toplum kurumlarını alarak, Erdoğan diktasına son verecek bir direniş cephesi kurabilirler.  Bunun dışında bir başka alternatif bulunmuyor.

Bu yapılamazsa, tek başına direnişe devam eden Kürt halkı, kendisini bu kanlı hesaplaşmada yalnız bırakanlara bir kez daha el uzatmayacak ve birlikte yaşamak dışında arayışlar içine girecektir. Oysa Türkiye’nin çıkarı birlikte özgür ve eşitçe yaşamaktan geçiyor. Türkiye’nin çıkarı bölgede ve ülkede barışın tesis edilmesinden geçiyor.

Ancak Erdoğan Kürt halkının temsilcilerinin kendisine sunduğu fırsatları da heba ederek halklar arasına aşılmaz duvarlar örmeye devam ediyor. Bize düşen bu diktatörü adaletin karşısına çıkaracak bir mücadeleyi geliştirmektir.

 

EN SON EKLENENLER