VEDAT KARA
Milliyetçilik, ırkçılık gibi yobazlık da bir hastalıktır.
80’li, 90’lı yıllarda Alevileri en çok rahatsız eden şey Siyasal İslam ve onun ortaya çıkardığı yobazlıktı. Aleviler inançlarını, yaşam biçimlerini tehdit ettiğini düşünüyor ve kendilerince “olması gereken” bir inanç özgürlüğü (Aslında İslam) tarif ediyorlardı.
Bu tarif; İslam’ı reddetmek yerine, daha çok özgürlükçü/reformcu İslam savunucularından destek alarak, bak siz yanlış biliyorsunuz, İslam aslında bunları emretmiyor diyerek “Tam Hüsniye” geleneğini devam ettiriyorlardı.
Namazın, orucun, başörtüsünün gerekmediği, din adamlarının gereksiz biçimde dini zorlaştırdığı; Yaşar Nuri’nin, Zekeriye Beyaz’ın, Bahriye Üçok’un, daha da okkalısı gerekirse Turan Dursun’un örnekleri ile ifadelerini/fikirlerini güçlendiriyorlardı. İlhan Arsel’in, Şeriat ve Kadını’nı okumayan yoktu.
Gel zaman git zaman, Alevilerde (genelleme hata payını kabul ederek) Siyasal İslam için karşı çıktıkları ne varsa, Aleviliğin kurumsallaşmasında birer birer zuhur etmeye başladı.
Ne Tarih, ne sosyoloji, ne siyaset, ne teoloji, ne felsefe önemsenmediği gibi mantık hak getire bir duruma geldi. Bilim bilim diye etrafı yırtanlar; yeni öğrendikleri bir bilgi olunca, “Ben onun öyle olduğuna inanmıyorum” demeye başladılar.
Dahası;
Aykırı bir görüş mü ifade ettiniz; hemen biri sizi Aleviliği bölmek, parçalamak, yok etmekle suçlayamaya başladı!
Kuran’ı, Allah’ı, Peygamberi sorgulayan;
“kıldan köprü yaratmışsın
gelsin kullar geçsin deyü
hele biz şöyle duralım
yiğit isen sen geç tanrı” diyen Aleviler;
Örneğin; konu Dedelere gelince, sizi Alevi düşmanı ilan etmeye başladılar.
Daha daha:
Çıkar peşinde koşmakla, Avrupa’nın bölücü faaliyetlerine hizmet etmekle, ateist olmakla ve hatta utanmadan Siyasal İslam’a hizmet etmekle suçlar hale geliyor; “Batin ile Zahir” arasında kayboluyorlar.
Dedeleri mi eleştirdiniz! Dedelerin soyunu mu sorguladınız? Siz mutlaka dinsizsiniz! Alevi de sayılmazsınız!
Zaten kurum başkanlarını kazara eleştirdiğinizde başınıza gelecekleri tahmin bile edemezsiniz!
Bu hastalık o kadar ilerlemiş ki; bir Akademisyeni bile eleştiremiyorsunuz! Yoksa ilk duyacağınız: “kendi küçük siyasi çıkarları uğruna Alevilerin bölünmesine hizmet etmek” suçlaması olacaktır. Sanırsın ki; ileri sürdüğü tezler ayet niteliğinde! Bir eleştiri yaptığınızda, hemen: “Sen uzman mısın?” sorusu ile karşılaşabilirsiniz!
Hani sanki; kendi sadece uzman olduğu konularda konuşur, başka konularda susar!
Ve ayrıca bu uzman kriterini kim belirliyor? O da ayrı bir soru!..
***
Peki bu durumda nasıl bir vaziyet ortaya çıkıyor?
Alevilik meselesinin hassasiyeti bu feodal ağaları kurtarıyor! Alevilerin bu ülkede uğradığı ayrımcılık o kadar aşikar ki, sırf bu nedenle;
BİR: Mahalle dışından çoğu entelektüel, bunu görmezden geliyor.
İKİ: Bu küçük mahallenin Alevi entelektüeli ise; bu tartışmaların bıktırıcı bir iç tartışmaya dönmesinden, gereksiz kişiselleştirilmesinden kaçarak kendini suskunluğa veriyor.
ÜÇ: Tüm bunları göze alıp birşeyler yazdığınızda, aforoz edilmeyi göze almanız gerekiyor. Mahallenin delisi oluyorsunuz.
Sonuç: Hani şu çok savunduğumuz, demokrasi var ya! Hani eşit yurttaşlık, hani laiklik, hani özgürlük, hani eşitlik, hani bağnazlığa düşmeden akılla ve mantıkla inancımızın yolunu bulmak var ya!..
İşte tam bunları hatırlamanın/hatırlatmanın; Aynayı kendimize tutma zamanı geldi!
Özet şu: Sünni’nin yobazı kötü, Alevinin yobazı iyi olamaz!
Bu yazı bu konuda yazacağım yazıların ilki olsun…