Turan Eser “Mülteciler ve İkiyüzlü Siyaset” adlı BirGün gazetesindeki köşesinde yeniden Maraş’ı hatırlatıyor.
Türkiye’de 2.6 milyon Suriyeli, 250 bin civarında ise Afgan ve Iraklı olmak üzere toplam 2.850.000 mülteci, geleceği belirsiz ve umutsuz şekilde yaşıyor. AKP ve AB hükümetleri ise mültecilerin umutlarını öldüren ve iktidarlarını koruyan politikalarla besleniyor.
“Mültecilere insani yardım” ile övünen AKP Türkiyesi’nde mültecilerin yüzde 90’ı devlet desteğinden mahrum.
Bugün 26 AFAD kampında 269.736 Suriyeli mülteci yaşıyor. Yani yüzde on bile değil!
Diğer yüzde doksan, yani 2.5 milyon mülteci ise kendi imkânları ya da imkansızlıkları içinde yaşıyor.
AFAD kampları şaibeli
AKP’nin, mülteci haklarına dayalı bir politikası yok. İktidar için iç ve dış politik kaygıları var. Bu nedenle Suriye’de savaş ve işgal politikalarının mağduru olan mülteciler, AKP iktidarı için ya şark usulü kurnazlıklarla sürdürülen “Kayseri pazarlığı” ya da mezhepçi politikalar derinliğindedir. AFAD kampları da bu mezhepçi politikaların projesidir.
Örneğin “Sığınmacıları’nda İzleme Platformu’nun 2013 Ekimi’nde yayınladığı rapora göre; AFAD kampları:
1- Güvenlik bakımından özellikle sınır illerindeki kamplar uluslararası kriterlere uygun değil.
2- Mülteciler için bir izolasyon ve hareket özgürlüğünü engellemektedir.
3- Etnik ve dini kökene dayalı ayrımcılık yapılıyor: Hıristiyanlar, Kürtler, Romanlar Çerkezler, ve Aleviler bu kamplarda yok!
4- Cinsiyete yönelik ayrımcılık ve şiddet: Kamp ortamının kadınlar ve kız çocukları bakımından cinsel istismar, taciz, tecavüz ve şiddete uğrama risklerine açık olması.
5- Kampların tarafsızlığına dair çekinceler: Birçok aile, çocuklarının kamplardaki politik grupların baskısı altına kalması endişesi ve politik olarak taraf seçmek zorunda bırakılma kaygısı taşıyor.
Sömürülen mültecilik
Ölüme ve belirsizliğe terk edilmiş mülteciler her gün ayrımcılık, ötekileştirme ve dışlanma ile karşı karşıya yaşıyor. Devletin ekonomik ve sosyal desteğinden ve her türlü güvencesinden yoksunlar.
İş pazarının vicdansız ve sömürücü tezgâhlarında “modern köleler” olarak düşük ücretle, uzun çalışma saatleriyle çalıştırılıyorlar.
Umuda yolculukları, ölümle sonuçlanıyor!
Mezarlıkları, denizin binlerce metre derinliğinde.
Kefensiz ve mezarsızlar..
Mezarı olan kurtarılmış cesetlerin ise “kimsesizler mezarlığında” sadece numaralanmış ve isimsiz çukurlara dolduruluyor!
Sonuç sömürülmüş ve ölüme terk edilmiş insanlık!
Vicdanı kurumuş siyasetin yaşam ve ölüm hakkına uygun gördüğü politika bu!
Çünkü onlar devletlerin, kimsesizleştirdikleridir.
AB “Mülteci Krizini” Türkiye’ye taşıma derdinde
Türkiye ile AB arasında 18 Mart’ta varılan mutabakat, Suriyeli mültecilerin yaşamları ve hakları üzerindeki istismarı göz önüne sermiştir.
Bu mutabakat AB’nin “kriz” ve “sorun” olarak gördüğü Suriyeli mültecileri Türkiye’ye geri göndermeyi, bir yandan da sınır kontrolünü sağlayarak mülteci akımını sınırlandırmayı hedefliyor.
Almanya’da Merkel oylarını koruma derdinde
Almanya Başbakanı Merkel’in AKP taleplerine el uzatması ve gerçekleşmeyecek “Vizesiz Avrupa” gibi vaatlerde bulunması siyasi oy hesabıdır. Almanya’da siyasi istismara dönüşen mülteci politikaları ile oyunu artırarak yükselişe geçen Almanya İçin Alternatif (AfD) isimli sağcı partinin varlığı, diğer partilerdeki oy yükselişi ve Merkel’in Partisi CDU’nun ciddi oranda oy kaybettiğini gösteriyor.
Merkel, 2017 genel seçimler öncesi mültecilerin Almanya’ya gelişini durdurmak için mültecileri “para karşılığında” ve “AKP flörtü” ile “güvenilir ülke Türkiye’ye” geri göndermek istiyor.
Türkiye 3 Milyar Avro ve Vizesiz Avrupa derdinde
AKP, AB’den gelecek 3 milyar Avro ile “vizesiz serbest dolaşım hakkı” derdinde.
AB ise Türkiye’ye “vizesi Avrupa” hakkı vermeyecek. Zira Merkel’in AKP flörtü, 2017 yılına kadar Türkiye’yi bir oyalama taktiğidir. Çünkü Almanya genel seçimleri 2017’de!
Mülteciler can derdinde
AB ile 18 Mart’ta imzalanan mutabakat metninin ilk maddesi gereği, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen Suriyeli mültecilerin tekrar Türkiye’ye iadesi taahhüt edilmiş.
Bu mutabakata göre Türkiye AB tarafından “güvenli üçüncü ülke” olarak kabul edilmiş! Çünkü AB Sığınma Prosedürü Yönetmeliği’nin 33. Maddesi gereği mültecilerin “kabul edilemez” denilerek, geri iade edebilmesi için, iade edilecek ülkeyi, “güvenli üçüncü ülke” olarak kabul etmesini zorunlu kılıyor.
İkiyüzlü AB, mültecileri geri iade etmek için Türkiye’yi “güvenilir ülke” olarak kabul ederken, kendi vatandaşları için Türkiye’yi “güvensiz ülke” olarak ilan edip AB yurttaşlarını geri çağırmış ve Türkiye’yi “tatil için güvensiz ülke” olarak resmi açıklamalar yapmışlardır.
AB ülkelerinde “alarm” veren “mülteci krizini” Türkiye’ye postalamak için “geri kabul” ile Türkiye’yi “güvenilir üçüncü ülke” kabul edebiliyor. Türkiye ve AB’nin insan haklarından yoksun ve vicdansız iç ve dış politik istismarı mülteciler üzerinden yapılıyor.
Belirsizlik ve umutsuzluk içinde “umuda yolculuğun” ölüme yolculuğa dönüştüğü mültecilerin dünyasından bize yansıyan haberlerin başında sadece ölümler, ayrımcılık, dışlanma, nefret, cinsel ve emek sömürüsü haberleri geliyor.
Geçen hafta 500 mültecinin boğulduğu ve Akdeniz mülteci mezarlığına kefensiz gömüldüğü haberi, son haber olmayacak. Çünkü herkes kendi derdinde..