AHMET ALTAN
Fıkra eski ama bizim siyasetçilerin yeni fıkraya da ihtiyacı yok, eski fıkralar onlara her zaman uyuyor.
Temel, Fransa’da giyotinle idama mahkum olmuş.
Vakit gelmiş, şafak vakti ensesini traş etmişler, gömleğinin yakasını kesmişler, ellerini arkasından bağlayıp avluya çıkarmışlar.
Avluda iki idam mahkumu daha varmış.
Birinci mahkumu alıp giyotinin altına uzatmışlar.
Cellat bıçağı bırakmış… Bıçak yarı yolda takılıp durmuş.
Bir daha denemiş cellat… Bıçak gene takılmış.
Bir daha… Gene takılmış.
Fransız yasalarına göre giyotin üç kere düşmezse mahkum affediliyormuş…
“Affedildin, git” demişler mahkuma, adam gitmiş.
İkinci mahkumu çıkarmışlar.
Onda da bıçak üç kere takılmış… Onu da affetmişler.
Temel’i çıkarmışlar.
Cellat tam bıçağı bırakacak, Temel başını kaldırmış:
“Hatanın nerede olduğunu buldum, hemen düzelteyim” demiş.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “dokunulmazlıkların kaldırılması için oy vereceklerini” söylediğini duyunca aklıma “giyotini tamir eden” Temel geldi.
Kılıçdaroğlu da kendisinin, partisinin, ülkesinin boynunu kopartacak olan “bıçağın” nasıl tamir edileceğini bulmuş, cellatına yardım ediyordu.
Üstelik başına neler geleceğini de bildiği, “biz hapishaneye girmeye hazırız” demesinden belliydi.
Bütün saygımla Kılıçdaroğlu’na bir şey söylemek istiyorum:
“Siz ana muhalefet partisinin liderisiniz, sizden beklenen hapse girmeniz değil, haksız yere hapse giren insanları korumanız.”
Tabii, CHP bu dokunulmazlıkların kaldırılmasına yardım ederse sonunda olacağı bu, bütün Kürt milletvekillerini hapsettikten sonra CHP’lileri de hapsedecekler.
Siyaset sahnesinde AKP’lilerden başka kimseyi bırakmayacaklar.
Ve, “anayasaya uymayacağını” açıklayan cumhurbaşkanı bütün yönetimi tek başına eline geçirecek.
Şimdi karşımızda bir soru var…
Kılıçdaroğlu neden 7 Haziran’daki Devlet Bahçeli gibi davranarak hem kendisini, hem partisini, hem ülkesini bitirecek bir karar veriyor?
Bunun hiçbir mantığı yok.
Tam bir siyasi intihar.
Aynen Devlet Bahçeli’nin yaptıkları gibi tümüyle anlaşılamaz bir siyaset.
Herkes, “bunu neden yapıyor CHP” diye soruyor haklı olarak.
Çeşitli cevaplar dolaşıyor ortada ama bir tanesi çok ilgi çekici.
Genelkurmay’ın Kılıçdaroğlu’na, “Kürt politikacıları hapse attıracak” bu anayasa değişikliğini onaylamasını söylediği söylentileri var.
Doğru mu bilmiyorum ama CHP’nin dokunulmazlıklar konusunda izlediği siyaset öylesine manasız ve saçma ki bu iddia akla uygun gözüküyor.
Eğer durum buysa, CHP “Genelkurmay’ın talimatlarıyla” böylesine garip bir siyaset izliyorsa…
O zaman Kılıçdaroğlu’na, Genelkurmay eski başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un konuşmalarına bir göz atmasını öneririm.
Generaller çoktan AKP’ye teslim olmuşlar.
Başbuğ, “17-25 Aralık’ın bir yargı darbesi” olduğunu söylüyor.
Emekli orgenerale göre AKP hırsızlık yapmadı… “Paralelciler” AKP’ye darbe yaptı.
Bakın size çok net söyleyeyim, birisi hukukta hiçbir karşılığı olmayan ve herkesin suçlanmasını sağlayabilecek “paralel” kavramını kullanıyorsa, o adam AKP’nin faşizm öğüttüğü değirmenine su taşıyor demektir.
Hiç unutmayın ki Can Dündar’la Erdem Gül bile “paralel” ile işbirliği yapmakla suçlandı mahkemede.
Bu suçlamanın içine herkesi sokabilir AKP ve kendisine bağlı yargıyla istediğini hapse atabilir.
AKP’nin hesabı da zaten bunu gerçekleştirmek.
Başbuğ açıklamalarıyla AKP’nin bu korkunç gidişatına yardımcı oluyor.
Onun konuşmaları Genelkurmay’ın görüşlerini de yansıtıyor herhalde.
Konuşan adam sıradan biri değil neticede, Genelkurmay’ın eski başkanı.
CHP, eğer Genelkurmay’ın talimatlarına uyuyorsa generallerin bu “teslimiyetçi” tavrını da göz önüne almalı.
Generaller iyice bir korkmuş gözüküyorlar.
Başbuğ, “anayasaya uymayacağını” söyleyen Erdoğan’dan korkuyor herhalde.
Bizim ülkemizde genellikle insanların “cesaretleri” yüreklerinden değil, bulundukları pozisyondan gelir.
Başbuğ genelkurmay başkanıyken esip gürlerken, o zaman başbakan olan Erdoğan da ondan korkup onun yanında yer alıyordu.
Şimdi korku tahtıravallisinde yer değiştirmişler.
AKP, parlamentodaki HDP’li milletvekillerini hapse atmak, o partiyi bitirmek, onların oylarını da kendine katıp anayasayı değiştirmek istiyor.
Sonra CHP’lileri de temizleyecek.
Planı bu.
Nasıl bir “anayasa” istediğini de açıkladı.
Laikliği kaldırıp “dindar” bir devlet kuracaklarmış.
Sonradan cumhurbaşkanı yalanlasa, kendisi “benim şahsi görüşüm” falan dese de AKP’li Meclis Başkanı “cini şişeden çıkardı” bir kere.
Anadolu’da o “yalanlamalar” değil, Meclis Başkanı’nın lafı dolaştırılacak.
Aynen havuz medyasının on beş dakikalığına, Zarrab’ın Amerikalı savcısının “paralellerden ödül aldığını” gösteren “sahte” resmini koyup kaldırması gibi…
“Lakliği anayasadan çıkarma” sözü öyle böyle bir söz değil, neredeyse yüz yıldır bu konuyla didişen Türkiye’nin toplumsal zihninde infilak edecek bir söz.
Ve bence fevkalade bilinçli bir şekilde piyasaya sürülmüş bir söz.
Eğer ben yanılıyorsam, Meclis Başkanı hakkında AKP grubu harekete geçer, onu makamından indirir ve partiden ihraç eder… Bu kadar hayati bir konuda böylesine dehşet verici bir laf etmesinin siyasi bedelini ödetir.
Ama hepimiz biliyoruz ki böyle bir şey olmayacak.
Meclis Bakanı görevine devam edecek, “laiklik kaldırılacak” lafı da, iskeleden ayrılan vapurun manevralarına benzer manevralarla bir yaklaşılıp bir uzaklaşılarak, halatı bir boşaltıp bir gererek siyasi gündemimizin içinde tutulacak.
Zaten, “namaz kılmayanı idam etmeli”, “Nişantaşı kaşarlarını vatandaşlıktan çıkarmalı” fetvaları da dolaşmaya başladı etrafta.
AKP, “laiklik” tartışmasıyla anayasa ve başkanlık referandumunun ana başlığını “din” yapmak istiyor belli ki.
Başkanlık, açıkça ya da el altından “dindarlarla dinsizlerin” kavgası biçiminde sunulacak ve bütün “dindarların” başkanlık için oy vermesi istenecek.
Sonra da laiklik kaldırılacak, başkan “halife” ilan edilecek, bütün muhalifler susturulacak ve memleket son kuruşuna kadar talan edilecek.
Türkiye’de, “demokrasi” için içsavaş çıkmaz.
Ama Türkiye’de “laiklik” nedeniyle içsavaş çıkar.
Bu ülke, demokrasinin ne olduğunu bilmiyor, demokrasiyi hiç görmedi, hiç hak kavgasına girmedi, fikirleri için hiç mücadele etmedi.
Üstelik neredeyse her kesim “demokrasinin olmaması” konusunda hemfikir.
Ama ülke “laikliği” biliyor, laik bir devletteki hayat tarzını biliyor, ülkenin büyük bir kesimi bu hayat tarzını benimsiyor ve bunun için kavga eder.
AKP, “başkanlık” için öylesine çıldırmış vaziyette ki “içsavaşı” da, laikliği kaldırmayı da, “dini” bir siyasi kavganın ekseni yapmayı da göze alıyor.
CHP de mi böyle bir içsavaşı istiyor?
CHP’nin tabanı, “Kürtler hapse atılsın” diye “laiklikten” vazgeçmeye hazır mı?
AKP’nin tek başına anayasayı değiştirecek, laikliği kaldıracak, hilafeti kuracak güce erişmesinin önündeki en büyük engel HDP’dir… HDP’yi ortadan kaldırdığınızda AKP’ye yol açılır… HDP olmadığında, onun aldığı 80 milletvekilliği AKP’ye geçer…
Matematik ortada… HDP olmazsa AKP tek başına her istediğini yapar.
Aniden ortaya çıkan bu “laikliği kaldıracağız” lafı Meclis Başkanı’nın yaptığı bir “şaka” mı değil mi hep beraber görürüz.
CHP’liler hiç kendilerini kandırmasınlar.
Önlerindeki seçenekler çok daralıyor.
Ya Kürtlere sahip çıkacaklar, Kürtlerle elbirliği yaparak “demokrasiyi ve laikliği” savunacaklar… Ya da Kürtler hapse girsin diye AKP’ye yardım edip onun oylarını artıracak ve “laikliğin” ortadan kaldırılacağı, bir adamın “halife” yapılacağı dehşet verici faşizmi yaşayacaklar.
CHP hangisini tercih ediyor?
AKP maskesini attı.
“Ya herru ya merru” siyasetini yürürlüğe koydu.
“Laikliği” de tartışma masasına özenle yerleştirdi.
CHP ne yapacak?
Laikliğin kaldırılmasına yardım edecek misiniz?
Kürt milletvekillerini tutuklattırıp AKP faşizminin ve “din devletinin” yolunu açacak mısınız
Eski alışkanlıkları sürdürüp gözünüzün ucuyla generallere bakıp durmaktan vazgeçin…
Şimdi siz varsınız, sizin hayatınız, sizin gücünüz ve sizin mücadeleniz var.
“Laikliği” kurtarmak için de demokrasiye muhtaçsınız.
AKP, CHP’yi öyle bir noktaya sıkıştırıyor ki “demokrasiden” vazgeçerseniz “laiklikten” de vazgeçeceksiniz.
Laikliği kurtarmak istiyorsanız “demokrat” olacak ve demokrasiyle laikliği, Kürtlerle omuz omuza koruyacaksınız.
CHP, “dokunulmazlıkların kaldırılması” için oy verdiğinde bilsin ki “laikliğin kaldırılması” için de oy vermiş olacak.
Kürtler hapse girsin, Kürt partisi kapatılsın diye “laiklikten” vaz geçecek misiniz?
Önünüzdeki soru bu.
Artık laiklikle demokrasiyi birbirinden ayıramazsınız.
İsterseniz laikliği ve demokrasiyi savunun…
İsterseniz, dokunulmazlıkların kaldırılması için oy verip “giyotini” tamir edin ve bıçak boynunuza insin.
/ HABERDAR