Ah benim giden abim, TÜRKÜLERE, DAĞLARA

 

“Ben bu bahar çok değiştim be anne,

 yüreğim durup durup rüzgarlanıyor,

ben bu bahar bir tiryaki gibi aydınlık içtim,

unutmak istedim olmuyor…

Beni eski sokaklardan bir ses çağırıyor

gidince kaybedecek bir şey kalmıyor,

Bu güller var ya bu güller, bu bahar akşamında …

Ben bu bahar Mayıs’ın 5’yim…  “

Ah benim güzel abim, uzun abim uçurum çiçeği abim… Ah benim giden abim türkülere dağlara…

Böyle diyordu Hüsnü Arkan 5 Mayıs şarkısında.  Ne de güzel diyordu… Denizlere yakılmış bu ezgi, 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan geceye; gidenlere ve dönemeyenlere. 1972’ye yazılmıştı…

Her solcu ailenin çocuğu gibi Denizleri öğrenerek başladık hayata. 80 kuşağı olmanın dayanılmaz ağırlığıyla önce duvarlarımıza düştü fotoğrafları sonra kitaplardan öğrendik hayatlarını.  Darağacında üç fidanla başlayan hikayeler sadece hayatımızda hikaye olarak kalmadı.

O hikayelerin bir parçası olmuştuk bile. Evinin duvarında, Mahir, Deniz, İbo varsa;  bir Che…  Sana biçilmiş bir hayatı giymiş gibi olursun.

En azından o hayatın tam ortasından geçtim ben. Denizler idam edildiğinde (6 Mayıs 1972)  doğmamıştım, Mahirler vurulduğunda da yoktum… 80 darbesinin gölgesinde doğan biri umut da umutsuzluk da hayatıma tezahür etti.

90’da gecekondularla tanıştığımda 9 yaşındaydım, mücadele etmenin en temel hak olduğunu o yıllarda çoktan öğrenmiştim.  Evde “Ser Verip Sır vermeyen Yiğit” İbo hep anlatılırdı, babasına parça parça verilen bedenini,  bir torbaya koyup hamala verdiklerini… Kızıldere’de “teslim alamayacaksınız” diyen Mahir’i; başı dik darağacına giden Denizleri, Hüseyinleri, Yusufları…

Hiç görmeden ne çok tanıdık değil mi? Hiç bilmeden ne çok sevdik? Ne çok onlar olduk, ne çok onların direnciyle direndik; ne çoktuk! Ne çok yasaklandık, ne çok ağıtlar yaktık… Ne çok söyledik onlara yakılan türküleri.

Vicdan ve onur  O’nlardan kalan miras bize… Ne güzel! Ağır ama ne güzel taşıyabilene!

Can Yücel’in Denizler asıldıkyan sonra yazdığı bir şiiri  vardır, o şiirde “Aşk Olsun Sana Çocuk” der ve şöyle devam ederi…

“Elbette Türkiye’de de en uzun koşuysa devrim

O, onun en güzel yüz metresini koştun

İlk o fırladı lüverden en sekmez mermisiynen

En hızlısıydı hepimizin,

İlk o göğüsledi ipi…

Acıyorsam sana anam avradım olsun,

Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!”

Bu bahar onların, Denizlerin 44. Ölüm yıldönümü… Ya da ölümsüzlük!  Onlara yazılan türküler de şiirler de sonsuz…

Şimdi devrimin yüz metresini kim koşar, kim göğüsler o ipi bilmiyorum ama göğüsleyenler varoldukça baharlar da var olacak.

O yüzden de Mayıs biraz hüzün kokar, biraz da umut… Biraz da şarkıdır… Ezgidir… Türküdür…

“Ben bu bahar çok değiştim be anne,

Ben bu bahar burada değilim,

 ben bu bahar hayatın pencerelerinden kaçıp

 bir ilmeği çözer dönerim…

Beni eski sokaklardan bir ses çağırıyor,

gidince kaybedecek bir şey kalmıyor

Bu güller var ya bu güller, bu bahar akşamında  / Ben bu bahar Mayıs’ın 5’yim…  

Ah benim güzel abim, uzun abim uçurum çiçeği abim… Ah benim giden türkülere dağlara…”

 

 

EN SON EKLENENLER