MURAT IŞIK
Yaşadığımız coğrafyada katliam, sürgün ve kültürel soykırım politikaları, Alevilerin adeta kaderi gibidir. Ve her halde yeryüzünde yılın on iki ayını ölülerine ağıt yakarak geçiren bir başka toplum yoktur.
Ancak kendilerine yönelen kırım katliam politikalarından ne kadar ders çıkardıkları da üzerinde durulması gereken bir başka husustur.
Kerbela’da Emevi’lerle başlayan Alevilere yönelik katliam siyaseti, sonraki süreçlerde Selçuklular, Osmanlılar ve Cumhuriyete kadar aralıksız devam etmiştir.
Devletin Alevi hafızasını anlamak için; Yavuz Selim’in Şeyhülislamı Müftü El Hamza’nın, yada Kanuni döneminde Ebussuud Efendi’nin Alevilerle ilgili verdiği fetvalara bakmak yeterlidir.
Oluşturulan tarihsel bellek, Alevileri düşman ve katli vacip gördüğü için, Aleviler devlet için hep katli helal, tasfiye edilmesi gereken unsurlar olmuşlardır.
Müftü El Hamza’nın; “Kızılbaşlar kafir ve dinsizdirler ve de her kimse ki onlara uyup o sapık dinlerine razı ve yardımcı olursa, onlar da kafir ve dinsizdirler. Bunları öldürüp toplumlarını darmadağın etmek tüm Müslümanlara vacip ve farzdır…” fetvası, on binlerce Alevi canın katli ile sonuçlanmıştır.
Ebussuud Efendi, Anadolu’da Türkmen Alevileri “Kızılbaşların canları, malları helâldir, onlarla savaşırken ölmek şehitliğin en yücesidir” fetvasına, Erdoğan’nın alanlarda hamaset olarak dile getirdiği bilinmektedir.
Nitekim Muaviye’den, Yavuz Selim’e, Kemalist rejime kadar Alevi algısında her hangi bir şey değişmediği gibi, Kemalist rejim Yavuz döneminin bir prototipi gibidir.
Zira Devletin Alevi politikasını anlamaya yardımcı olacak bir başka gösterge, Cumhuriyet dönemi müfettiş raporlarıdır. Ki konuyla ilgili dönemin devlet bürokrasisinin yazdığı çok sayıda rapor bulunmaktadır. Bunlardan en çarpıcı olan rapor Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey ve Fevzi Çakmak raporlarıdır.
Hamdi Beyin 1926’da hazırladığı raporda “Dersim(in), Hükümet-i Cumhuriyet için bir çıban…” başı olduğunu ve “Bu çıban üzerinde kat-i bir ameliye yapılma(sının)…” şart olduğunu söylemiştir.
Fevzi Çakmak ise raporunda; Dersimlilerin okşanmakla kazanılamayacağını, silahlı kuvvetlerin müdahalesinin Dersimli’ye daha çok etki edeceğini bildirmiştir.
Öte yandan Dersim Rea Haq Alevileri üzerine İsmet İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Şükrü Kaya, Mahmut Esat Bozkurt ve İbrahim Tali Bey’in hazırladıkları raporlar, “Te’dip, Tenkil, Tehcir, Tasfiye” gibi coğrafyanın etnik ve inançsal farklılıklardan arındırılmasını öngördüğü bilinmektedir.
Alevilere ve diğer etnik inançsal farlılıklara karşı devletin derin tarihsel hafızasında her hangi bir değişme olmadığı gibi, Cumhuriyet döneminde bu politika Dersim Rea Haq Aleviliğine karşı; ulusal, dinsel, inançsal ve kültürel tasfiye ve asimilasyona dönüşmüştür.
Zira tarihsel bütünlük içerisinde bakıldığında Yavuz Selim’in Şeyhülislamı Müftü El Hamza’nın Alevilere bakışı ile Kemalistlerin bakışı bire bir aynıdır.
Son kırk, elli yıllık tarihe bakıldığında Malatya, Çorum, Sivas, Maraş, Gazi katliamları Emevi zihniyetinin, Müftü el Hamza yada Ebussuud Efendi zihniyetinin bir devamı günümüzde inceltilmiş hali olduğu görülecektir.
Şark islahat planları, iskan kanunları; Kürt-Alevi nüfusun tasfiyesi ve etnik arındırma, zenginliklerin el değiştirmesi ve yeni yetme sermayenin oluşturulması maksadıyla hazırlanmıştır.
Malatya, Çorum, Sivas, Maraş katliamlarında bu planlar harfiyen uygulanmıştır. Aleviler önce “Tenkil” yani kırıma uğratılmış, tüm zenginliklerine el konulduktan sonra “tasfiye” edilerek zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır.
Bilindiği gibi Malatya’da, Çorum, Sivas; Maraş’ta alevi nüfus azınlığa düşürülmüş, tüm zenginlikleri el değiştirmiş ve yoksullaştırılmış, mülksüzleştirilmişlerdir.
Ancak altı çizilmesi gereken bir başka husus, Koçgiri, Dersim, Malatya, Sivas, Maraş katliamları Kürt halkının özgürlük ve hak taleplerinin geliştiği süreçte gerçekleştirilmesidir.
33 Alevi canın yakıldığı Sivas katliamı, Alevilerin-Kürt özgürlük hareketiyle bağının kesilmesi amacıyla hayata geçirilmiştir.
Yine yakın tarihimizde 28 Mayıs 1980’de başlayan ve Temmuz ayına kadar süren Çorum Katliamı benzer bir tasfiye planının parçasıdır.
Son zamanlarda Alevi coğrafyasına yapılmak istenen kamplar, yürütülen asimilasyon politikaları, Alevilerin nasıl sinsi bir planla karşı karşıya olduğunu göstermeye yetmektedir.
Özcesi; Alevi düşmanlığı bir devlet zihniyeti olarak var olagelmiştir. Alevi halkları devletin derin hafızasını parçalayacak bir örgütlülüğe ve varlıklarını koruyacak meşru müdafaa kanallarına ve doğru ittifak anlayışına sahip olması elzem hale gelmiştir.
Yoksa yaslı bir toplum olmaya devam edeceğiz.
Murat IŞIK
15-06-2016