15 Ağustosta yapılan darbeye ve bağlı olarak sonuçlarına dair çok farklı ve çeşitli değerlendirmelerin yapıldığı biliniyor. Elbette bu değerlendirmelerin her biri ayrıca tartışılabilir, ele alınabilir. Ancak bu tarz kapsamlı bir tartışmaya girmeden, olan bitenin daha güncel boyutuna bakmaya çalışabiliriz. Konunun ayrıntılarına aşağıdan girmek üzere, hani derler ya, “sondan söylenecek sözü baştan söyleyerek” başlayalım.
Öncelikle bu darbe, AKP- Erdoğan karşıtı, Gülen cuntasının da içinde yer aldığı, birden fazla fraksiyonun işbirliği ile tasarlanmış, kararlaştırılmış bir darbedir. Ayrıca bu darbe, bastırılmış, yarım kalmış bir darbe değil, “yol kazası” yaşamış, daha sonra, el değiştirerek, Gülen kliği tasfiye edilirken, RTE kliğinin sürece dâhil olmasıyla sürdürülen bir darbedir.
Bu tespitleri daha yakından görebilmek için yaşananlara kısaca göz atmak gerekiyor. Hemen belirtelim ki darbe sürecinin planlandığı gibi gerçekleşmediği bilinmektedir. Bu aksamaya yol açan durumun, darbeci klikler arası, şu an ayrıntılarını bilemediğimiz ayrışmalar ve buna bağlı olarak, darbe mağdurlarına, darbenin ihbar edilmesi olduğunu düşünebiliriz. Böylece planlaması, zamanlaması, gücü, ilişki ve imkânları değişen bir darbe sürecinin yaşanması söz konusu olmuştur.
Darbeyi erkenden öğrenen ve o an darbenin mağduru durumunda olan RTE ve ekibi, darbenin öğrenildiğini hissettirerek, darbecileri erken harekete geçmeye zorlamıştır. Diğer yandan da darbeci klikleri, bireyleri, korkutarak, vaat ve etkisizleştirme yöntemleriyle bölmeye, parçalamaya çalışmıştır. Bölündükleri ve erken hareke geçmek zorunda kaldıkları için, güçleri ve imkânları azalmış olan darbeciler, “son şans” olarak ölümcül bir kararla darbeyi başlatmışlardır.
Öte yanda kendi hamlesini yapan RTE ve kliği, elindeki devlet ve medya olanaklarıyla harekete geçerek, aynı zamanda halkın darbe karşıtı duygularını da istismar ederek sokakları gasp etti. O andan sonra darbeciler gerilemeye, RTE ve ekibi inisiyatif almaya başladı.
Böylece darbeyi başlatan cuntalar federasyonu, yani darbenin yürütücüleri değişti. Eksik güçle ve erken doğuma zorlanarak yapılmış olan darbenin bu aşamasında, RTE ve kliği, bir yandan darbe mağduru, bir yandan da darbeyi bastıran, zafer kazanmış komutan ve giderek darbenin ortaklarından biri olarak krizden çıkma imkânına sahip oldu. Darbenin başından beri ortaya dökülen bilgiler, sürecin bu şekilde yaşandığını ve gelişmelerin böyle bir seyir izlemesi için yoğun bir efor sarf eden RTE kliğinin bu çabalarının sonuç verdiğini göstermektedir. Bu denli darbe tecrübesi olan bir ordunun, bu kadar basit hatalar yapması, bu kadar zayıf koşullarda darbeye kalkışması ancak belirtilen gelişmeler ışığında anlamlı ve izah edilebilir olmaktadır.
İlk andan itibaren darbenin bastırılmasının bir parçası olarak karanlık cuntacı Gülen kliği darbecilikle ve yakın dönemin tüm devlet kaynaklı suçlarından dolayı, en sert, en aşağılayıcı ifadelerle itham edildi. Bu amaçla en etkili manipülasyon araçları her tür ve dozda zor, yöntemleriyle birlikte kullanıldı. Cuntacı Gülen kliğine ve tüm muhaliflere karşı yoğun tasfiyeler başlatılarak, sözde demokrasi adına, darbeci mantık, algı yaratma yoluyla ve sözü edilen zor ve medya olanaklarıyla genel kabule dönüştürüldü. Sokakları bu yolla işgal eden RTE ortaya çıkan sokak gücünü darbenin kontrolünü eline almak ve kendisini müttefiklerine karşı korumak amacıyla kullandı. Buna bağlı olarak RTE kliği, güçlendiği oranda devleti “sıfırdan kurmak” amacıyla, sistemin tüm araç ve mekanizmalarıyla oynamaya, tüm düzenlemeleri “kendi devletini” kurmak üzere planlamaya başladı.
RTE kliğinin, elindeki imkânlarla, darbecileri bölmesi, erken harekete geçmeye zorlaması, akabinde doğal darbe karşıtlığını kendisi için toplumsal bir güce dönüştürmesi, darbenin seyrinin belirtilen şekilde değişmesine yol açtı.
Ancak belirtilenlerden daha önemlisi ve esas üzerinde durulması gereken, darbe sürecinde ortaya çıkan “yol kazasının” ve devamında yaşananların, RTE ve ekibi tarafında darbeci kliklerle siyaseten anlaşma olanağını yaratmış olmasıdır.
Böylece darbeci Gülen çetesi günah keçisi olarak tasfiye edilirken, onun yerine geçen RTE kliği, darbeci diğer kliklerle birlikte, başta Kürtler olmak üzere, demokratik güçlere ve Alevilere karşı darbenin sürdürülmesi üzerine bir ittifak oluşturmuş oldular. Bu ittifakla, RTE ve müttefikleri, darbe krizini “fırsattan ganimete” çevirerek, çok arzu ettikleri, kendileri için, “devleti sıfırdan kurma” ve toplumu yeniden düzenleme adına, bugün sürdürülen, baskıcı ve kanlı politikalarını pratikleştirilme sürecini başlatmış oldular.
Bu arada iki noktayı aradan kaynamaması için belirtmek gerekir. İlk olarak, sözde darbe mağduru hükümet ve RTE darbeyi erken haber almasına rağmen, yasal sorumlulukları olarak darbecileri harekete geçmeden etkisizleştirmeye çalışmamış, yüzlerce ölümün olmasını önlememiştir. Bunun özellikle altının çizilmesi, tarihe not edilmesi gerekir. Bir gün bu hesaplar görülürken bu suçun da karşılığının eklenmesi gerekecektir, hesap çetelesine.
Diğer nokta, bu gün yapılanların herhangi biri, başka zamanda yapılsaydı, her biri başlı başına gündem olur, sorun yaratırdı, özellikle de Kemalistler. Neden? Cumhuriyet mitingleri unutulmadı ve onların organize edenlerin hepsi, sosyal- siyasal hayatın içinde ve önemli bir kısmının etkin konumları devam etmektedir. Buna rağmen hiç kimsenin itirazı olmadan “devlet sıfırlanmakta” toplum yeniden şekillendirilmeye çalışılmaktadır.
Konumuza dönersek sonuç olarak şu an olan bitenler, 15 Temmuz darbesinin el değiştirmiş olarak devam ediyor olmasıdır. Mevcut durum ne bastırılmış bir darbe girişimi, nede engellenmiş, yarım kalmış bir darbedir. Darbeci cuntaların değiştiği, kendi özgünlükleri olan bir darbe yaşanıyor şu anda. Daha kolay anlatmak için, olan şey, tastamam ve 12 Eylülden daha kapsamlı bir darbenin el değiştirerek sürdürülmesidir.
Bu darbenin dayandığı politik zemin, İslami gericiliğin ırkçı faşizmle birlikte tüm demokratik kazanım ve mevzilere saldırmasıdır. Var olan kazanımları yok etmeyi amaçlayan, sistemli, araç ve yöntemleri belirlenmiş, güç ve bağlantıları hazırlanmış bir programdır, bu darbenin programı.
Gülen kliğinin tasfiye edilmesiyle yerine geçen RTE kliğinin, diğer darbeci gruplarla kurduğu ittifakın ortak zemini Kürt, Alevi ve demokrasi güçlerine karşı düşmanlık ve sanal Gülen karşıtlığı olarak şekillendirilmiştir. Gülen karşıtlığı daha çok cuntacı Kemalist güçlerle kurulan ittifakın çimentosu olarak değerlendirilmektedir, yoksa Gülen Cuntasının atfedilen güce sahip olmasından değildir.
El değiştiren darbenin, henüz darbeci fraksiyonlar arası çatışma süreci bitirilememişken bile, darbenin muhataplarının da, darbeci güçlerin de, hedeflerinin ortak olduğu anlaşılıyordu. Bu çerçevede, demokratik güçlere, Kürt ve Alevi halkına ve emekçilere karşı sürdürülecek yoğun bir savaş programının uygulanmak istendiği ilan ediliyordu.
Ancak bu ittifak ilişkisinin zoraki bir ittifak olduğunu, sürdürülen/ sürdürülecek olan mücadeleye bağlı olarak bozulabilir bir özellik taşıdığını, her kliğin kendini güçlendirmek için çaba harcayacağını, bunun da aralarındaki çelişkileri derinleştireceğini belirtmeli ve bilmeliyiz.
RTE kliğinin içinde yer aldığı ve sürdürülen darbe programı, üç temel saç ayağı üzerinde hayata geçirilmek istenmektedir.
Birincisi RTE ve müttefikleri, devletteki kadroları faşist milislere dönüştürerek, Mussoli’ninin “Kara Gömleklileri” gibi bir yapı marifetiyle, sözde devleti “etkin” kılmak istemektedir. Ancak asıl niyetlerinin içerde, zorbalık, koyu gericilik, faşizm ve tekçilik, dışarıda ise yayılmacılığa dayanan; bu nedenle itiraz etme kabiliyeti olmayan aşırı disipline edilmiş, herhangi bir norm ve kuralla sınırlandırılmamış bir devlet yapısı tasarlanmaktadır.
İkinci olarak, Kürtler, Aleviler başta olmak üzere sosyal farklılıklar yok edilerek, yüzyıldır tam olarak başarılamayan, son yıllarda RTE nin tutkulu bir arzusuna dönüşen meşhur “tekçilik” etnik ve dinsel/ mezhepsel arındırma projesinin gerçekleştirilmesi arzu edilmektedir. Bu durum aynı zamanda siyaseten Kürt sorunu başta olmak üzere bütün muhalif odakların sosyal dayanağının da ortada kalkması için gerekli görünüyor, RTE, ekibi ve diğer darbeci cuntalar açısında. Kürtlerin ve Alevilerin demografik varlıklarını azaltma yöntemlerinin,( katliam, soykırım vs gibi) bu darbenin programına dâhil olduğunu söylemek, abartı olarak görülmemelidir.
Üçüncü olarak farklı sermaye gruplarının varlıkları gasp edilerek özel bir sermaye yapılanması yaratılmak istenmektedir. Gasp edilen sermaye ve varlıklar, daha öncelerde (1915-1960- yıllarında) yapıldığı gibi, bağımlı sermayedarlar yaratmak için değerlendirilecektir.
Bu belirlemenin bizim açımızdan önemi şudur. Yaşanan baskıcı ve kanlı süreç, kısa sürede düzelecek olan geçici bir süreç değildir, olmayacaktır. Son günlerde Kürt halkına, demokratik kurumlara, Alevilere ve emekçilere yönelmiş olan kuralsız baskı ve zorbalık, bunun yanında RTE’ nin sürekli bir biçimde idamı gündemleştirmesi gibi gelişmeler, hep olduğu gibi, rutin veya konjektürel gelişmeler olarak ele alınmamalıdır. Bunların hepsi, çok daha zorlu bir sürecin tasarlandığının ifadeleridir. Özellikle idam sorununun sürekli gündeme taşınması, sadece Gülen ve kliğini kurtarmak amacıyla ortaya atılıyor olarak görülmemelidir. Bu konunun aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkına karşı şantaj amacıyla ve güçleri yeterse pratikleştirmek için düşünülüyor olabilir. Burada klasik hukuk kurallarının veya evrensel hukukun yarattığı engellerin önemsenmesi doğru değildir. Bu devletin hukuku veya evrensel kuralları hiçe sayabileceği, onlara kılıflar bulabileceği, herkesin bildiği bir gerçekliktir. Düşünüldüğü gibi idamı yasalaştırıldıktan sonra, Sayın Öcalan’a açılacak olan yeni bir davayla istedikleri şantaj olanağını elde edebilirler.
Bu darbeci kliklerin, demokrasi güçlerine, Kürtlere ve Alevilere karşı başlattıkları bu savaş konseptini çok kapsamlı, kuralsız ve bölgeyi kapsayacak şekilde planladıkları görülmektedir. Tasarlanan savaşın özellikle Kürtlere ve Alevilere karşı bir “son savaş” olarak düşünüldüğü ve tasarlandığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede dış politikada, İran, Rusya ve Suriye de yaşanan gelişmeler dikkat çekicidir. Darbecilerin bu “kıyamet günü” tasarılarına karşı, AB vs gibi uluslararası kurumların ve evrensel kuralların varlığında hareketle liberal hayaller beslenmemelidir.
Ancak bütün bu sorunlara, yaşanacak olan çok zorlu, acılı ve kanlı sürece rağmen, kazanmaya ve zafere olan inanıcın zayıflaması için hiç bir neden yok. Yapılması gereken ihtiyaçlara uygun bir pratiğin geliştirilmesidir. Nasıl, benzer durumlar farklı zamanlarda yaşanmış ve mücadelenin gelişmesini engellememişse, bu döneminde, kazanımlarla, geride kalacağından emin olmak gerekiyor. Bu el değiştirmiş darbeci katillerin saldırılarını çok yönlü, çok çeşitli mücadele araç ve yöntemlerle göğüsleyecek ve püskürtecek birikim, tecrübe ve enerji mevcuttur. Bu gerçeklikten dünyanın döndüğü gerçekliği kadar somuttur. Daha olanaksız koşullarda, daha büyük zorlukları aşarak bugüne gelmiş olan özellikle Kürt siyaseti açısında, bu kanlı sürecin aşılmasının olanakları oldukça fazladır.
Umudun kaynağı olan mücadele güçleri ayakta ve onlar ayakta olduğu ve ayakta olmaları için gerekli olan güç ve destek verildiği sürece, hiç bir darbe ve darbeci istediğini gerçekleştiremeyecektir.