HASAN CEMAL
Kasvetli, kurşuni bir hava.
Yağmur çiseliyor.
Çağlayan’da güvenlik yine çok sıkı, araba sokmuyorlar..
Adliye Sarayı bugün de gazeteci milleti kaynıyor.
Adliye koridorları bu kadar gazeteci milleti kaynayan ülkede özgürlük olur mu?
Benim dava sabah erken.
Cumhurbaşkanı’na hakaret… Savunma yapacağım.
Ocak ayında yazdığım, “Her Allah’ın günü anayasayı ihlal eden bir Erdoğan” başlıklı yazımdan dolayı ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten yargılanıyorum.
Fikret İlkiz’le hâkim karşısındayız.
Doğan Akın da izleyici sırasında.
Son derece nazik ve dikkatli bir yargıç.
Savunma kısa, özetle diyorum ki:
“Evet, sert bir eleştiri ama Cumhurbaşkanı’na hakaret değil. Demokrasinin özü olan ifade özgürlüğü içinde bir yazı. Devleti yönetenlerin eleştiri karşısında tahammüllü olmaları gerekir.”
Kısa sürüyor, çıkıyoruz.
Karar, Ankara’daki mahkemede verilecek.
Bir başka kalabalığa doğru yürüyoruz.
MİT TIR’ları davası başlamış.
Erdem Gül içeride, hâkim karşısında.
Gizlilik kararı olduğu için avukatlar ve eşler dışında kimse alınmamış. Dilek Dündar’la Aslı Gül eş kontenjanından duruşmayı izliyorlar.
Ortalık bir an dalgalanıyor.
Odatv duruşmasından dışarı sızan bir haber…
Ahmet Şık demiş ki:
“Cemaate destek veren Cumhurbaşkanı Erdoğan da yargılanmalı!”
Yalçın Küçük de damardan girmiş:
“Darbe teşebbüsü diyorsunuz, darbe olmuş gibi yönetiyorsunuz.”
Koridorda yine telaşlı bir hava.
Erdem Gül bariyerlerin üstünden sarkıyor, duruşmaya ara verilmiş. Davanın erteleneceği anlaşılıyor.
Avukatlarla sohbet ediyoruz.
Ergin Cinmen ‘çile’nin bunca yıldır bir türlü bitmediğini söylüyor.
CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Avukatlık yaparken, yolum bu kadar adliye koridorlarlarına düşmemişti” diyor.
Yılların dostu, CHP milletvekili Enis Berberoğlu da koridorda, onun davası da MİT TIR’ları ile birleştirilmiş.
Duruşma bitiyor.
Koridorun ucunda Dilek Dündar ve Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay gözüküyor, “Oh ne güzel!” diye bana laf dokunduruyor, “Benim pasaporta el konuyor, sana gelince bişey yok.”
Gülüşüyoruz.
Bir hatıra fotoğrafı:
Dilek Dündar, Aslı Gül, Erdem Gül ve ben…
Telefon yurt dışından, Cengiz Çandar arıyor:
“Duydum, bugün festival günüymüş Çağlayan’da… Benim de doğum günüm.”
Bu bitti, Tuğrul Eryılmaz’dan SMS:
“Özgür Gündem ifadesi cuma günü saat 14.30’da…”
Genç muhabirler cıvıl cıvıl.
Aralarında tek tük erkek var. Benim zamanımda böyle olmadığını söylüyorum, kıkırdıyorlar.
Meslek hayatlarında ilk kez böyle zor zamanlarda gazetecilik yapıyor olmanın heyecanı içindeler.
“Haber çok, basan olduktan sonra…” diyor birisi…
Genç habercilerle birlikte olmak, onların heyecanını hissetmek nedense beni her zaman mutlu eder, motive eder.
Doğan’la kafeteryaya gidiyoruz, bir şeyler atıştırmak için.
Bilgisayarımı açıp 21 Eylül 2106 tarihli ‘adliye notları’mı yazmaya başlarken telefonum çalıyor.
Yasemin Çongar nefes nefese:
“Birazdan geliyorlar!”
Heyecanla beklenen iki kişi, ‘sübliminal’den -akıl alır gibi değil ama- gözaltındaki Ahmet Altan’la Mehmet Altan…
Bir an olsun görebilecek miyiz?
Sevgili Ahmet’e seslenebilecek miyim:
“Tam tatile çıktığım günün gecesi 15 Temmuz oldu. Mecburen yazıya devam ettim. Tam artık dünya yıkılsa yazıları kesiyorum dedim, denizlere açıldım. Sabah gözümü açtım, Yasemin’den telefon: Mehmet’i aldılar, şimdi Ahmet’e geliyorlar. Yine oturdum yazıya… Ahmetçim, tam zamanını buldun gözaltına alınacak!”
Sıkıntılıyız ama.
Önce savcı, sonra mahkeme…
asemin Çongar, Sanem Altan, Kerem Altan…
Fotoğraf çektiriyoruz, Sanem bir aplikasyonla, hepimizi zayıflatıyor, boylarımızı uzatıyor.
Altan’ların avukatları Ergin Cinmen’le Veysel Ok, sohbetse klasik:
15 Temmuz ve sonrası…
Ve şuna kulak veriyorum:
“Savcı, Altan’lar için gözaltı talimatı verip tatile çıkıyor; Ahmet’le Mehmet 11 gün gözaltında kalıyorlar. Ve ancak salı gece yarısı ifadeye çağırıyor polis… 11 gündür elinde olanları gece yarısı çağırıyor, eziyet değil de nedir bu?..”
Yüz ifadelerini okumaya çalışıyorum, pek öyle iç açıcı değil.
Tutuklanabilirler mi?..
Adliye Sarayı’nın dokuzuncu katında toplanıp Altan kardeşleribekliyoruz, çay kahve eşliğinde…
Akşam oldu hâlâ bekleşiyoruz, ama tedirgin bir bekleyiş bu.
Gece yarısına doğru gelen haberler de iç açıcı değil.
Saat gece yarısını 10 dakika geçerken kötü haber ulaşıyor:
Savcı Ahmet ve Mehmet Altan’ı tutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk etmiş.
Özgürlük açısından utanç verici bir karar!
Saat 01.15: Bu sefer de hakimliğin kararını bekliyoruz.
Saat 02.20: Garo Paylan tweet atıyor:
“Sorgular kilitli kapılar ardında başladı. Ahmet Altan’ın sesi yankılanıyor duruşma salonundan: ‘Benim bütün hayatım darbelerle mücadele içinde geçti.”
Yasemin Çongar’la bakışıyoruz, gözleri bugün kim bilir kaçıncı kez doluyor.
Saat 02.40: Bu memlekette ne hukuk var, ne de yargı bağımsızlığı…
Hukukun üstünlüğü tam anlamıyla çökmüş durumda… Altan kardeşler hakkında ‘darbecilik’ten tutuklama isteyebilmek, başka türlü yorumlanamaz.
Saat 03.30: 18 saattir buralardayız, hâlâ mahkeme kararını bekliyoruz sevgili Altanlar hakkında…
Saat 03.45: Veysel’den mesaj: “Bitti bekliyoruz!”
Saat 04.15: Mehmet Altan tutuklandı. Ahmet Altan serbest… Sevgili Mehmet’in tutuklanması özgürlüğe ağır bir darbe daha!
Gazetecinin adliye koridorlarında 19 saat boyunca tuttuğu notlar işte böyle.