Aleviliğin ne olduğu, Kerbela’dan, Anadolu halkının ayaklanmalarına, Gazi’ye yaşanan tarihin içindedir. O tarih kendi tanımını kendisi yapıyor. O tarihte egemenlerin döktüğü oluk oluk alevi kanı ve alevi halkının direnişleri, ayaklanmaları vardır.
Kerbela Aleviliğin zalime biat etmeme, direnme geleneğinin mayasıdır. Anadolu’ya geldiğimizde ise, Selçuklu’nun devlet kurmasıyla başlayan süreç aynı zamanda Anadolu halkının ayaklanmalar tarihidir. Bu ayaklanmaların temel gücü ise alevi inancından halkımızdır. Bu durum Osmanlı döneminde de sürmüştür. Egemenleri korkutan tüm ayaklanmaların içindedir alevi halkı. Ancak bu ayaklanmaların hiçbiri “biz alevi kimliğimizi yaşamak istiyoruz” talebiyle ortaya çıkmamıştır. Tümünün ortak özelliği; yoksulların sömürü düzenine ve buna bağlı olarak egemenlerin uyguladığı baskı ve zulme karşı adaletli, eşit bir düzen isteğidir. Alevi kimliği bu temelde anlam kazanmış, halkı birleştiren olmuştur. Bazı ayaklanmalarda ise, Şeyh Bedrettin’de olduğu gibi, her din ve milliyetten çulsuzlarla, yani yoksullarla birliktedir aleviler.
Cumhuriyet dönemi ise, Kemalistlerin alevi halkı aldatan politikaları sonucu farklı bir gelişim gösterse de, aynı baskı, aynı katliamlar Gazi ayaklanması da dahil sürmüştür. İşte Alevilik bu tarih içinde tanımlanabilir. Dinsel kökenlerinin ne olduğu, Batıni mi yoksa Müslüman mı oldukları bin yıllık tarih içinde alevi kimliğinin tali yönleridir. Egemenler açısından da aleviler için de, aslolan Aleviliğin zulme, sömürüye başkaldırı özelliğidir.