Ocaxê Bakê, Elbistan’a bağlı Yazıtopalı (Daşt) köyünün Hoffolar (Xoffan) mezrasında, Karabayır’dadır. Türbe aynı zamanda eski ipek yolu güzergahının üstünde yer alıyor. Tarihi konaklama mekanlarının eşlik ettiği bölgede, sırtını Nurhaklara dayamış. Sağ karşıda bulunan dağ, Çoban Dede, soldaki dağ ise müsahibi Kartal Dağı’dır (Yelekçe). Oraya devlet verici yerleştirip, yok etti.
Hoffoların bilinen tarihi 250-300 yıl aralığına dayanıyor. Göç ile gelinip yerleşildiği söyleniyor. Köylüler Ocaxê Bakê’nin evlatlarından oluşuyordu. Kürecik ağırlıkta olmak üzere, Elbistan bölgesine etki etmiş olan ocağın yerleşim yeri 1970 yıllarında terk edildi. Terk edilen yerleşke de mezarlar Karabayıra sahiplik yaptı. Evlatlarını toprağına çağırdı. Terk edilen Ocaxê Bakê’nin (Kabalık) Hollanda’da olan Tarıxı topraklar asla unutulmadı. Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar evlatları, hakka yürüyen canlarını türbenin yanındaki mezarlığa getirmeye devam etti.
2007 yılına kadar etrafı açık olan ziyaretgahı, 2007 yılında torunlarının girişimiyle çevresi kapatıldı. Köye evler yeniden inşa edildi. Yanına aşevi yapılarak bugünkü görünümüne kavuştu.
Ocaxê Bakê’nin evlatlarından Sevdilli köyünde yaşayan Şükrü Kaba (Şükê Mado) ve eşi Telli Kaba (Telliya Mado) geçtiğimiz senelerde hakka yürüdü. Küçük Şükrü (Kolo) de yükünü aldı gitti. Malo Mado Sevdilli’yi terk ettiği gün ise fırtınasız, rüzgarsız kapıdaki üç dut ağacından biri devrildi…
Ocax’ın tarıxı daha önceden göç yedi,
sürgüne gitti.
Ocaxın kerameti söndü.
Kutsal mekanların kapılarına kilit vuruldu.
Dut ağaçlarının arasındaki kutsal masal bitti.
Umut bitmedi.
Tarıx ocaktan bir hayli uzakta Avrupa’da kendisini muhafaza etti. Toprağına dönecek günü bekliyor.
Evlatları döndü. 50 yıl sonra ocax’ın ateşi yeniden tutuşturuldu, artık evlerin dumanı tütüyor. Evlatlarını yüzünü kutsal topraklarına çevirdi. Torunlarından şimdi 90’lı yaşlarında olan İbrahim Kaya, türbenin hizmetini görmeye başladı. Hasan Demir (Ağa) Karabayır’a yerleşti. Perihan Demir, dergahın kapısına gelenleri büyük bir yürek ile karşıladı. Bakê’nin sofrası yeniden kuruldu.
Torunlarından Şükrü Yıldız’ın rehberliğinde Ocaxê Bakê’nin hikayesi Karabayır sınırlarını aşarak, Alevi toplumuna ulaştı.
Bugün türbe, başta Elbistan Küreçik ve farklı bölgelerden gelen ziyaretçileri ağırlamakta. Yanındaki aşevinde etkinlikler organize edilmekte.
Türbenin hikayesi ve gizemi, ziyaretçileri her zaman meraklandırmış ve bu kutsal mekanın önemi hiçbir dönem azalmamıştır. Ocaxê Bakê bu topraklarda yaşayan insanlar için manevi ve kültürel değer taşımaktadır. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği, hastası, umutsuzu, evlat isteyenin toprağına yüz sürdüğü Ocaxê Bakê’nin torunları, bu değeri yaşatmak için büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Bakê’nin ruhani hizmeti ve kültürümüzdeki yeri gelecek nesillere aktarılmaya devam edecektir.
Ocaxê Bakê Alevi Kültür Merkezi, torunlarından Kemal Demir’in öncülüğünde başlamış olan derneğin önümüzdeki günlerde kongresini yapması bekleniyor.
Hasan Demir ve Ocaxê Bakê’nin Hikayesi
Hasan Demir, 1951 yılında tam da türbenin bulunduğu yerde dünyaya gelmiş. 1980’li yıllara kadar da bölgeden ayrılmamış. Ancak daha sonrasında gelen kentleşme ile beraber İstanbul’a göç etmiş. Toprağını özleyen herkes gibi Hasan Demir’in de doğduğu, büyüdüğü yerlere olan hasreti hiç bitmemiş. Sonunda, 2007-2008 yıllarında tekrardan Hoffolar’a dönmüş.
Hasan Demir anlatıyor: “Bako Baba, Kürt ve Alevi kökenlidir. Burada hizmet vermiştir. Misafirperverliği, insan sevgisi ve hizmetiyle tanınmış bir erenmiştir. Atamızdır.
Kürecik aşireti, Bako Baba’ya olan sevgilerinden dolayı onu rehber edinmiş, bağlanmış. Atfedilen rivayetler var. Biri çok aklımda. Şöyle ki; eskiden böyle mal mülk yoktu, hayvancılıkla geçiniyorlardı ve epeyce koyunları varmış. Bir gün, başka eski dedeler eşkıya gelip Bako Baba’nın sütlerini görmüş. Bako Baba’nın üç yiğit oğlu varmış. Oğulları, ‘Baba, bize müsaade et, gidip koyunlarımızı geri getirelim,’ demişler. Ancak Bako Baba izin vermemiş ve ‘Bu sabah vermiyorum, kısa bir dönem sonra koyunlarımız kendiliğinden geri gelecek,’ demiş. Oğulları babalarının saygı duydukları için beklemişler.
Koyunları götüren eşkıyalar, Çevrime yakınlarında üç tokaç koyun kesip yemek için kazana koymuşlar. Ancak koyun eti sadece kan ve su olmuş, köpüklenmiş. Oradaki ileri gelenler, ‘Bu koyunlar geri götürülmeli,’ demişler ve sürüyü geri getirmişler. Koyunlar geri getirildiğinde, Beko Baba içeride oturuyormuş ve ‘Dışarıya bakın, misafirlerimiz var,’ demiş. Eşkıyalar, suçlu olduklarından dolayı özür dilemek için içeri girmişler. Beko Baba onlara, ‘Sütü de yukarıdaki hayvan var, onları geri alın ve gidin,’ demiş.
Dönemin bölgesi, rehberi görevini bölgede görmüş.
Alevilerin yazılı bir tarihi yoktur, biz büyüklerimizden öğrendiğimize göre her şey sözlü olarak anlatılır. Beko Baba’nın mezarından sonra şimdiki bulunduğumuz yere defnedildim. Burası açık bir alan ve içerdikleri taşlar çok eski, 500 yıllık ve evveliyatını insanlar yazılar. Sizler aynı şekilde olduğunuzu düşünüyorum ve kimseye baktırmadık.
Eskiden bu yollar yoktu, asfalt yoktu. Biz küçükkken hayvanlarımızı bir geyge bırakırdık. İnsanlar burada şifa bulduklarını söylerlerdi. Biz gelenek günümüzde kadar evretti. Bugün torunları burada geliyor. Eskiden burada su yoktu, fakirlik vardı, kanallar yoktu. Kendi torunlarından buraya bir kapı yaptık, ardından da bir cemevi gibi bir yer inşa ettik.”