“Dirilirler dilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var” (Karacaoğlan)
Alevilere yönelik tahrik edici saldırılar son günlerde artarak devam etmekte. Alevilerin yaşadığı hemen her bölgeden küçük çaplı gerginliğe vesile olan haberler gelmektedir. Kimi yerlerde Alevi çocuklarına zorla “namaz” kıldırıldığı, kimi köylerde camilerin inşa edildiği, ezanların okunduğu ve sözlü sataşma haberleri… Bildik tanıdık bazı “Alevi”ler tarafından başlatılan kampanyalarda buna eklenince korku siyasetinin besleyecek unsurların yeniden üretildiği görülmektedir.
Klasik Alevilere bakış açısının ötesindeki bu gelişme, saldırılar, seçim öncesinde Alevilerin oy akışını dizayn etmek isteyen kesimler tarafından planlı bir şekilde organize edildiği anlaşılmaktadır. Zaten sistematik bir baskı altında olan Alevilere karşı son günlerde eklenen gözle görülür yönelimler korku siyasetinin simsarlarını beslemektedir. Onlar tarafından da örgütlenmektedir.
Özellikle Ekmellettin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi sonrasında Aleviler başta olmak üzere sosyal demokrat kesimlerde oluşan tepkileri bastırmak için bu saldırıların önümüzdeki günlerde artarak devam edeceği anlaşılmaktadır.
1990 yıllarında Kemalist aydınlara karşı başlatılan cinayetler ve 2 Temmuz 1993’de Madımak Katliamı Alevi aklını esir almanın bir yolu olmuştur. Korkular üzerinden Alevilik teslim alınmak istenmiştir. “Cumhuriyet elden gidiyor” diyen bu akıl tutulması devletin Alevileri kendinde barajlaşmasını sağlamıştır. Bunun sağlamanın yolu, devlet politikası olarak bu katliamlar örgütlenmiştir. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Turan Dursun gibi Kemalist aydınlar art arda katledilirken bu cinayetlerin sorumluları halen yakalanmamış, bu cinayetler faili meçhuller listesinde bulunmaktadır.
Devletin bizzat örgütlediğine inanılan bu siyasi cinayetler ve 2 Temmuz katliamı Alevileri ciddi bir biçimde korkutmuştur. Sindirmiştir. Devlete, Alevi kurumlaşmasının yönünü ve ittifaklarını kendisine göre dizayn etme imkanı vermiştir. Siyaseten de bundan en çok menfaatlenen parti CHP’dir. CHP devletin Alevileri kendinde toplama merkezi olmuştur. Alevilere yapılan her saldırı CHP’ye oy olarak destek olarak dönmüştür. Alevileri kendisine mahkum eden bu durumun her aşıldığı dönemde devlet çeşitli manevralarla Alevileri yeniden CHP’de toplamanın yollarını açmıştır. Deniz Baykal sürecinde yıpranan ve Alevilerde kopuşun başladığı CHP’nin başına Kılıçdaroğlu Genel Başkan olarak getirilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın katkıları ve bilinçli yönlendirmesiyle de; Alevilerin CHP dışında bir tercih yapmamaları için her yöntem denenmiştir, denenmektedir.
Söz konusu Aleviler olunca devletin refleksi devreye girmektedir. AK Parti, CHP, MHP ortak davranmaktadır. Meclis, komisyonlar aynı akılla işlemekte, Aleviliğin asimile edilmesi temel bir prensip olarak işlemektedir. Alevilerin hassasiyetleri söz konusu olduğunda kimseden ses çıkmamaktadır.
HDP şahsında somut bir duruma dönüşen Alevilerin kendilerini kendisi olarak ifade etme imkanı, şansı Alevilerde heyecan yaratmaya başlamıştır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri bunu gün yüzüne çıkarmıştır. Alevilerden Selahattin Demirtaş’a hatırı sayılır bir oy akışının olacağı görülmektedir. Başta Alevi kurumları olmak üzere Aleviler Selahattin Demirtaş şahsında Kürt siyasetiyle bağlarını yeniden düzenlemeye başlamıştır. Bu sürecin önümüzdeki yıllarda ötekilerin birlikte yürüme mücadelesine yansıyacağı da ortadadır.
Alevileri korkularından yola çıkarak teslim almak isteyen siyasetin artık başarılı olma şansı yoktur. Kirli ittifakların Aleviler tarafından itibar görmesi de düşünülemez. Alevilerin içindeki bu yaklaşımları dışına attığı bir süreçte, HDP, Aleviler içinde teşhir olmuş, mahkum edilmesi için yılların harcandığı yaklaşımların kendilerini yeniden örgütlemesine izin verilmemelidir. Alevilerin korkularını aşmasına katkı sunarak, Kürt siyasetinin direnci ve koruyucu gücü etrafında toparlamasını bilmelidir. Sorumluluk almalıdır. Alevileri kendisinde barajlaşmaya çalışan, siyaset malzemesi, sıçrama tahtası yapmak isteyen yaklaşımları görebilmeli, bunun önünü şimdiden almalıdır. Kürt siyasetinin Alevilere yaklaşımındaki samimi resmi temsil edebilme becerisini göstermelidir.
Çünkü bilinmelidir ki; Alevilerin mücadelesinin yeni bir boyut kazanması ve sistemle olan bağlarının koparılması Alevilere karşı yeni saldırıların olacağı anlamına da gelmektedir. Bu saldırıların göğüsleneceği bir birliğin sağlanması da hayati bir önemdedir. Aleviler bu olası saldırılar karşısında yalnız bırakılmamalıdır. Bırakılmayacağı da hissettirilerek korku siyasetinin sütüne yürünmelidir.
25.07.2014